-
کی رسد مر بنده را که با خدا ** آزمایش پیش آرد ز ابتلا
- Kulun, iptilalara düşerek Allah’ı sınaması hiç yaraşır mı?
-
بنده را کی زهره باشد کز فضول ** امتحان حق کند ای گیج گول 360
- A nadan, a budala, kulun ne haddi vardır ki edepsizliğe kalkışıp Allah’ı sınamaya girişsin?
-
آن خدا را میرسد کو امتحان ** پیش آرد هر دمی با بندگان
- Sınama Allah’a yaraşır... O, kullarını her an sınar durur.
-
تا به ما ما را نماید آشکار ** که چه داریم از عقیده در سرار
- Bu sınamayla da içimizde gizlediğimiz inanışlarımızı bize apaçık gösterir.
-
هیچ آدم گفت حق را که ترا ** امتحان کردم درین جرم و خطا
- Âdem, bu suçla, bu hata ile Hakk’ı sınadım dedi mi hiç?
-
تا ببینم غایت حلمت شها ** اه کرا باشد مجال این کرا
- “Padişahım, senin hilmin nereye kadardır? Onu görmek istedim” gibi bir söz söyledi mi hiç? Ah, bu mecal kimde var, kimde?
-
عقل تو از بس که آمد خیرهسر ** هست عذرت از گناه تو بتر 365
- Senin aklın şaşmış, pek sersemlemişsin... özrün günahından beter!
-
آنک او افراشت سقف آسمان ** تو چه دانی کردن او را امتحان
- Gök kubbeyi yücelteni sınamak ha! Sen, bunu ne bilirsin ki?
-
ای ندانسته تو شر و خیر را ** امتحان خود را کن آنگه غیر را
- A hayrı, şerri bilmeyen, sen kendini sına, başkasını değil!
-
امتحان خود چو کردی ای فلان ** فارغ آیی ز امتحان دیگران
- Kendini sınadın mı başkalarını sınamadanvazgeçersin.
-
چون بدانستی که شکردانهای ** پس بدانی کاهل شکرخانهای
- Şeker parçası olduğunu bildin mi, şeker yapılan ve satılan yere layık olduğunu da bilirsin.
-
پس بدان بیامتحانی که اله ** شکری نفرستدت ناجایگاه 370
- Sınamaksızın şunu bil ki Allah, yersiz, zamansız şeker göndermez sana.
-
این بدان بیامتحان از علم شاه ** چون سری نفرستدت در پایگاه
- Sınamaksızın şunu bil ki eğer başsan Allah, seni ayakkabı konan yere göndermez!
-
هیچ عاقل افکند در ثمین ** در میان مستراحی پر چمین
- Akıllı kişi, hiç değerli bir inciyi abdes hane de sidik gölcüğüne atar mı?
-
زانک گندم را حکیم آگهی ** هیچ نفرستد به انبار کهی
- Anlayışlı hâkim bile buğdayı saman ambarına göndermez.
-
شیخ را که پیشوا و رهبرست ** گر مریدی امتحان کرد او خرست
- Mürit, önden giden, kılavuz olan şeyhi sınamaya kalkışırsa eşektir.
-
امتحانش گر کنی در راه دین ** هم تو گردی ممتحن ای بییقین 375
- Din yolunda onu sınamaya kalkıştın mı a hakikatten haberi olmayan, sen sınanmış olursun...
-
جرات و جهلت شود عریان و فاش ** او برهنه کی شود زان افتتاش
- Senin cüretin, senin bilgisizliğin çırçıplak olur, âleme yayılır... Yoksa o, bu araştırmayla nereden anlaşılır; nasıl meydana çıkar?
-
گر بیاید ذره سنجد کوه را ** بر درد زان که ترازوش ای فتی
- A yiğidim, bir zerre, kalkar da dağı tartmağa girişirse terazisi parçalanır gider!
-
کز قیاس خود ترازو میتند ** مرد حق را در ترازو میکند
- Onlarda kendi akıllarınca bir terazi düzenler de Allah erini o teraziyle tartmağa kalkarlar!
-
چون نگنجد او به میزان خرد ** پس ترازوی خرد را بر درد
- Hâlbuki o, akıl terazisine bile sığmaz... Akıl terazisini bile kırar, parçalar!
-
امتحان همچون تصرف دان درو ** تو تصرف بر چنان شاهی مجو 380
- Onu sınamak, ona emrine göre hükmetmek gibidir... Öyle bir padişaha buyruk buyurtmaya kalkışma sakın!
-
چه تصرف کرد خواهد نقشها ** بر چنان نقاش بهر ابتلا
- Hiç ressamlar, öyle bir ressamı sınayabilir, öyle bir ressama hüküm yürütebilir mi?
-
امتحانی گر بدانست و بدید ** نی که هم نقاش آن بر وی کشید
- Eğer ressama bir sınama belirdiyse, ressam bir sınama bilgisine sahip olsaydı onu da çizen yine o ressam değil midir?
-
چه قدر باشد خود این صورت که بست ** پیش صورتها که در علم ویست
- Artık o ressamın bilgisindeki suretlere nazaran bu ressamın çizdiği suret nedir ki?