-
گریه و درد و غم و زاری خود ** شادمانی دان به بیداری خود
- Rüyadaki ağlayışını, dert ve gam ile inleyişini ise, uyanıklıkta meserret bil! (T.M.)
-
ای دریده پوستین یوسفان ** گرگ بر خیزی ازین خواب گران
- Ey Yusufların dersini yırtan, ey acizlere zulmetmiş olan kimse! O ağır uykudan, kurt olarak uyanırsın! (T.M.)
-
گشته گرگان یک به یک خوهای تو ** میدرانند از غضب اعضای تو
-
خون نخسپد بعد مرگت در قصاص ** تو مگو که مردم و یابم خلاص
- Kısastan sonra ölürsün ama ölümünden sonra da, o kan uyumaz. “Artık ben öldüm, kurtuldum” deme! (T.M.)
-
این قصاص نقد حیلتسازیست ** پیش زخم آن قصاص این بازیست 3665
- Bu dünyanın kısası, âlemin nizamı için bir çaredir. Ahiretteki kısasa nispetle, oyuncak gibidir. (T.M.)
-
زین لعب خواندست دنیا را خدا ** کین جزا لعبست پیش آن جزا
- Dünyadaki ceza, ahiretteki cezaya nispetle oyuncak gibi kaldığı için, Cenab-ı Hakk, dünyaya “Oyun” demiştir. (T.M.)
-
این جزا تسکین جنگ و فتنهایست ** آن چو اخصا است و این چون ختنهایست
-
بیان آنک خلق دوزخ گرسنگانند و نالانند به حق کی روزیهای ما را فربه گردان و زود زاد به ما رسان کی ما را صبر نماند
-
این سخن پایان ندارد موسیا ** هین رها کن آن خران را در گیا
- Ya Musa! Bu sözün sonu gelmez. Bırak, o eşekler çayırda otlasınlar. (T.M.)
-
تا همه زان خوش علف فربه شوند ** هین که گرگانند ما را خشممند
- Hepsi de, o güzelim otlardan semirsinler. Haberin olsun ki, cehennemde, bunca azgın ve kızgın kurtlarımız lokma beklerler. (T.M.)
-
نالهی گرگان خود را موقنیم ** این خران را طعمهی ایشان کنیم 3670
- Bütün o kurtlar, feryat edip duruyor. Bu eşekler ise, onlar için makbul birer yiyecektir. (T.M.)
-
این خران را کیمیای خوش دمی ** از لب تو خواست کردن آدمی
- Hoş nefesinin kimyası, bu eşekleri insan etmek istedi. (T.M.)
-
تو بسی کردی به دعوت لطف و جود ** آن خران را طالع و روزی نبود
- Sen onları, lütuf ve cömertliğinle birçok defa davet ettin. Fakat (T.M.)
-
پس فرو پوشان لحاف نعمتی ** تا بردشان زود خواب غفلتی
- Artık onlara nimet yorganını ört ki, çabucak gaflet uykusuna dalsınlar. (T.M.)
-
تا چو بجهند از چنین خواب این رده ** شمع مرده باشد و ساقی شده
- Uykudan sıçrayıp kalkınca, onlar, mumu sönmüş ve sakiyi gitmiş bulsunlar. (T.M.)
-
داشت طغیانشان ترا در حیرتی ** پس بنوشند از جزا هم حسرتی 3675
- Onların azgınlığı, sana hayret verdi. Ama onlar ceza günü, sana tabiî olmadıklarına hasret çekeceklerdir. (T.M.)
-
تا که عدل ما قدم بیرون نهد ** در جزا هر زشت را درخور دهد
- Bizim adaletimiz zuhura gelince, her çirkin ve kötüye layık olan cezayı verir. (T.M.)
-
که آن شهی که میندیدندیش فاش ** بود با ایشان نهان اندر معاش
- Apaçık göremedikleri bir padişah, gizlice onlarla yaşıyordu. (T.M.)
-
چون خرد با تست مشرف بر تنت ** گر چه زو قاصر بود این دیدنت
- Sendeki ruh ve akıl gibi, onlar da seninledir ama asla onları göremezsin. (T.M.)
-
نیست قاصر دیدن او ای فلان ** از سکون و جنبشت در امتحان
- O ise, senin hareketini, duruşunu görür. (T.M.)
-
چه عجب گر خالق آن عقل نیز ** با تو باشد چون نهای تو مستجیز 3680
- Ne şaşılacak şeydir ki, bu böyleyken, sen akıl ve ruhu yaratanın seninle oluşunu caiz görmezsin! (T.M.)
-
از خرد غافل شود بر بد تند ** بعد آن عقلش ملامت میکند
- Bir kimse, akıldan gaflet ederek bir kötülükte bulunur. Sonra, aklı onu kınar ve ayıplar. (T.M.)
-
تو شدی غافل ز عقلت عقل نی ** کز حضورستش ملامت کردنی
- Sen aklından gaflet ettiğin halde, aklın senden gafil değildir. Onun seni ayıplaması, seninle beraber olduğundandır. (T.M.)
-
گر نبودی حاضر و غافل بدی ** در ملامت کی ترا سیلی زدی
- Eğer akıl, seninle beraber olmayıp gafil bulunsaydı, yaptığın kötülüğü nasıl görür ve sana ayıplayış sillesini nasıl vururdu. (T.M.)
-
ور ازو غافل نبودی نفس تو ** کی چنان کردی جنون و تفس تو
-
پس تو و عقلت چو اصطرلاب بود ** زین بدانی قرب خورشید وجود 3685
- O halde aklın usturlap aleti gibidir ki, onunla varlık güneşinin yakınlığını bilirsin. (T.M.)