این تعلق را خرد چون ره برد ** بستهی فصلست و وصلست این خرد
Bu manevî alakayı, akıl nasıl anlayabilir? Çünkü o, ayrılığa ve bitişik olmaya bağlıdır. (T.M.)
زین وصیت کرد ما را مصطفی ** بحث کم جویید در ذات خدا3700
Bundan dolayı, Hz. Mustafa s.a.v. “Allah’ın zatına dair mübahase etmeyin” diye, bize vasiyet etmiştir. (T.M.)
آنک در ذاتش تفکر کردنیست ** در حقیقت آن نظر در ذات نیست
Zatı ve mahiyeti ile tefekkür edilebilen şeylere karşı olan bakış ve görüş, Hakk’ın zatına olamaz ve göremez. (T.M.)
هست آن پندار او زیرا به راه ** صد هزاران پرده آمد تا اله
Çünkü düşünenin zannı ve düşüncesi, ancak yola taalluk eder. O zan ve düşünce ile Zat-ı ilahî arasında ise, yüzbinlerce perde vardır. (T.M.)
هر یکی در پردهای موصول خوست ** وهم او آنست که آن خود عین هوست
Herkes bir perde ile örtülmüştür. “Hakk’ın hakikatine vasıl oldum” zannı, kendi vehmidir. (T.M.)
پس پیمبر دفع کرد این وهم از او ** تا نباشد در غلط سوداپز او
Bu yüzden, anlayışın idraki yanılmasın diye, Hz. Peygamber (T.M.)
وانکه اندر وهم او ترک ادب ** بیادب را سرنگونی داد رب3705
Vehminde edepsizlik bulunan kimseyi, Rabbin hışmı baş aşağı (T.M.)
سرنگونی آن بود کو سوی زیر ** میرود پندارد او کو هست چیر
Baş aşağı oluş, aşağılara doğru gitmektir. Hâlbuki böyle olan kimse, kendisini yükseliyorum zanneder. (T.M.)
زانک حد مست باشد این چنین ** کو نداند آسمان را از زمین
در عجبهااش به فکر اندر روید ** از عظیمی وز مهابت گم شوید
Allah’ın şaşılacak kudretini ve garip mahlukatını düşünün de, yüceliği karşısında, kendinizi kaybedin! (T.M.)
چون ز صنعش ریش و سبلت گم کند ** حد خود داند ز صانع تن زند
Cenab-ı Hakk’ın kemal sıfatını düşünen kimse, sakalını, bıyığını kaybeder. (T.M.)
جز که لا احصی نگوید او ز جان ** کز شمار و حد برونست آن بیان3710
O kimse, candan ve gönülden: “Ben seni övemem” demekten başka bir şey yapamaz. Çünkü Zat-ı ilahînin beyanı, sayıdan ve hesaptan ötedir. (T.M.)
رفتن ذوالقرنین به کوه قاف و درخواست کردن کی ای کوه قاف از عظمت صفت حق ما را بگو و گفتن کوه قاف کی صفت عظمت او در گفت نیاید کی پیش آنها ادراکها فدا شود و لابه کردن ذوالقرنین کی از صنایعش کی در خاطر داری و بر تو گفتن آن آسانتر بود بگوی
Zülkarneyn'in Kafdağına gitmesi ve "Ey Kafdağı, bize Allah'nın ululuğundan bahset" demesi, dağın da "Onun ululuğu söze gelmez.. o ululuk karşısında anlayışlar yok olur" diye cevap vermesi, Zülkarneyn'in "Bari hatırında olan ve sence söylemesi kolay bulunan Allah sanatlarından bahset" diye yalvarması.
رفت ذوالقرنین سوی کوه قاف ** دید او را کز زمرد بود صاف
Zülkarneyn, Kaf dağına gitti... o dağın saf zümrütten olduğunu gördü.
گرد عالم حلقه گشته او محیط ** ماند حیران اندر آن خلق بسیط
Bütün âlemi halka gibi çepeçevre çevirmişti... Zülkarneyn, o dağı görüp şaşırdı.
گفت تو کوهی دگرها چیستند ** که به پیش عظم تو بازیستند
Dedi ki: Sen dağsan öbür dağlar ne? Onlar senin yanında bir oyuncak âdeta!
گفت رگهای مناند آن کوهها ** مثل من نبوند در حسن و بها
Kaf dağı dedi ki: O dağlar, benim damarlarımdır... onlar, güzellikte, alımda bana eş olmazlar.
من به هر شهری رگی دارم نهان ** بر عروقم بسته اطراف جهان3715
Benim her şehirde gizli bir damarım vardır... âlemin çevresi damarlarıma bağlıdır.
حق چو خواهد زلزلهی شهری مرا ** گوید او من بر جهانم عرق را
Allah, bir şehirde yer deprentisi yapmak isterse bana söyler, ben oraya varan damarı oynatırım.
پس بجنبانم من آن رگ را بقهر ** که بدان رگ متصل گشتست شهر
O şehre ulaşan damarı kahırla oynattım mı orada yer deprenir.
چون بگوید بس شود ساکن رگم ** ساکنم وز روی فعل اندر تگم
Allah yeter deyince damarım yatışır... durur görünürüm ama daima işteyim ben!
همچو مرهم ساکن و بس کارکن ** چون خرد ساکن وزو جنبان سخن
Merhem gibi dururum ama hayli iş görürüm... akıl gibi hani; o da durur ama söz, ondan doğar, harekete gelir.
نزد آنکس که نداند عقلش این ** زلزله هست از بخارات زمین3720
Fakat bunu aklı kavramayana göre yer deprentisi yerdeki buharlardan olur.
موری بر کاغذ میرفت نبشتن قلم دید قلم را ستودن گرفت موری دیگر کی چشم تیزتر بود گفت ستایش انگشتان را کن کی آن هنر ازیشان میبینم موری دگر کی از هر دو چشم روشنتر بود گفت من بازو را ستایم کی انگشتان فرع بازواند الی آخره
Bir karınca, kağıtta giderken kalemin yazı yazdığını görüp kalemi öğmeğe başladı. Gözü keskin olan başka bir karınca, ben görüyorum dedi.. bu hüner parmaklardan;parmakları öğ. Gözü ikisinden de daha iyi gören bir başka karınca dedi ki: Ben,kolu öğerim; çünkü parmaklar, kolun fer'idir saire..
مورکی بر کاغذی دید او قلم ** گفت با مور دگر این راز هم
Bir karıncacık, kâğıt üstünde kalemi gördü; bu sırrı bir başka karıncaya söyledi.
که عجایب نقشها آن کلک کرد ** همچو ریحان و چو سوسنزار و ورد
Dedi ki: O kalem, kağıdı fesleğen, süsen ve gül bahçesi haline getirdi... acayip şekiller yaptı.
گفت آن مور اصبعست آن پیشهور ** وین قلم در فعل فرعست و اثر
O karınca, o sanatı yapan parmaklardır... şu kalem, yaptığı işte parmaklara tabidir, parmakların fer-i ve eseridir dedi.