-
نرم گو لیکن مگو غیر صواب ** وسوسه مفروش در لین الخطاب
- Yumuşak söyle ama sakın doğrudan gayrı bir şey söyleme... yumuşak sözlerle vesveseler satmaya kalkışma!
-
وقت عصر آمد سخن کوتاه کن ** ای که عصرت عصر را آگاه کن
- İkindi oldu, sözü kısa kes ey ikindisi, asrı uyandıran er!
-
گو تو مر گلخواره را که قند به ** نرمی فاسد مکن طینش مده
- Toprak yemeyi âdet edinmiş adama bozuk düzen bir yumuşaklık göstererek toprak verme... şeker daha iyidir de!
-
نطق جان را روضهی جانیستی ** گر ز حرف و صوت مستغنیستی 3820
- Harfle sesle alıverişin yok ama yine de can sözlerine can bahçesisin sen!
-
این سر خر در میان قندزار ** ای بسا کس را که بنهادست خار
- Şeker kamışlığına asılakonan şu eşek başı, nice kişileri hor hakîr bir hale koydu!
-
ظن ببرد از دور کان آنست و بس ** چون قج مغلوب وا میرفت پس
- Onu uzaktan gören, orada ancak o var sandı... hani mağlup olan koç kıçın kıçın geri gider ya; o da öyle geri gitti.
-
صورت حرف آن سر خر دان یقین ** در رز معنی و فردوس برین
- Harf suretini mâna bağına, yüce ve güzelim bahçeye konan eşek başı bil!
-
ای ضیاء الحق حسام الدین در آر ** این سر خر را در آن بطیخزار
- Ey Hak Ziyası Hüsameddin, bu eşek başını kavun karpuz bostanına getir.
-
تا سر خر چون بمرد از مسلخه ** نشو دیگر بخشدش آن مطبخه 3825
- Getir de eşek başı, salhanede nasıl öldüyse bu çiğ erin piştiği yer de ona başka bir hayat versin!
-
هین ز ما صورتگری و جان ز تو ** نه غلط هم این خود و هم آن ز تو
- İşte bizden suret düzmek, senden can vermek... hayır, yanlış söyledim... bu da senden, o da!
-
بر فلک محمودی ای خورشید فاش ** بر زمین هم تا ابد محمود باش
- Ey apaçık âlemi aydınlatan güneş, gökyüzünde övülmüşsün sen... yer de seni tanısın, yeryüzünde de ebediyen övül!
-
تا زمینی با سمایی بلند ** یکدل و یکقبله و یکخو شوند
- Övül de yere mensup olanlarda, yüce gök ehliyle gönülleri bir, kıbleleri bir, huyları bir olsunlar!
-
تفرقه برخیزد و شرک و دوی ** وحدتست اندر وجود معنوی
- Ayrılık kalksın, şirk ve ikilik kalmasın! Zaten manevi varlık da ancak birlik vardır.
-
چون شناسد جان من جان ترا ** یاد آرند اتحاد ماجری 3830
- Benim canım senin canını tanıdı mı görüp geçirdikleri şeylerin aynı şeyler olduğunu hatırlarlar.
-
موسی و هارون شوند اندر زمین ** مختلط خوش همچو شیر و انگبین
- Yeryüzünde Musa ve Harun kesilirler... sütle bal gibi güzelce birbirlerine karışır, kaynaşırlar.
-
چون شناسد اندک و منکر شود ** منکریاش پردهی ساتر شود
- Fakat azıcık tanır, bilir de inkâr ederse bu inkâr edişi de birliği örten bir perdeden ibarettir.
-
پس شناسایی بگردانید رو ** خشم کرد آن مه ز ناشکری او
- Nice tanıyıp bilenler de sonra yüz çevirdiler... İşte o ay yüzlü, bu çeşit adamın şükretmeyişine kızdı ya!
-
زین سبب جان نبی را جان بد ** ناشناسا گشت و پشت پای زد
- Bu yüzden kötü can, Peygamber'in canını tanımadı da tekmeledi ya!
-
این همه خواندی فرو خوان لم یکن ** تا بدانی لج این گبر کهن 3835
- Bunların hepsini okudun, bildin... şimdi "Lem yekün" suresini de oku da bu eski kâfirin inadını, ısrarını bil!
-
پیش از آنک نقش احمد فر نمود ** نعت او هر گبر را تعویذ بود
- Hazreti Ahmet'in sureti, bu âleme ziya salmadan önce onun vasıfları, her kâfirin muskasıydı.
-
کین چنین کس هست تا آید پدید ** از خیال روش دلشان میطپید
- Böyle bir zat var, gelecek derlerdi... yüzünün hayaliyle yürekleri çarpardı!
-
سجده میکردند کای رب بشر ** در عیان آریش هر چه زودتر
- Secde ederler, ey insanların Rabbi, onu ne kadar mümkünse o kadar tez meydana çıkar diye yalvarırlardı.
-
تا به نام احمد از یستفتحون ** یاغیانشان میشدندی سرنگون
- Hazreti Ahmet'in adı ile fetih dilerler... düşmanları, bu yüzden baş aşağı gelirdi.
-
هر کجا حرب مهولی آمدی ** غوثشان کراری احمد بدی 3840
- Nerede bir korkunç savaş olsa Hazreti Ahmet'in döne döne hücumu, onlara yardım ederdi.
-
هر کجا بیماری مزمن بدی ** یاد اوشان داروی شافی شدی
- Nerede müzmin bir hastalığa uğrasalar onu anarlar da bu suretle şifa bulurlardı.