English    Türkçe    فارسی   

4
416-440

  • هم‌چو آن یک نور خورشید سما ** صد بود نسبت بصحن خانه‌ها
  • Gökteki bir tek güneşin bir tek nuru da ev içlerine vurunca yüzlerce nur olur ya!
  • لیک یک باشد همه انوارشان ** چونک برگیری تو دیوار از میان
  • Fakat ortadan duvarları kaldırdın mı hepsinin de nuru bir olur.
  • چون نماند خانه‌ها را قاعده ** مومنان مانند نفس واحده
  • Evlerin temelleri kalmadı mı müminler bir tek insana döner, bu sır meydana çıkar.
  • فرق و اشکالات آید زین مقال ** زانک نبود مثل این باشد مثال
  • Bu sözden farklar belirir, müşküller doğar... Çünkü hakikatte buna benzemez bu iş ki; bu bir misaldir.
  • فرقها بی‌حد بود از شخص شیر ** تا به شخص آدمی‌زاد دلیر 420
  • Aslanla yiğit bir Âdemoğlu arasında sonsuz farklar vardır.
  • لیک در وقت مثال ای خوش‌نظر ** اتحاد از روی جانبازی نگر
  • Fakat ey hoş gün gören kişi misal getirildiği zaman aradaki birlik, yiğitlik ve canla başla oynama bakımındandır.
  • کان دلیر آخر مثال شیر بود ** نیست مثل شیر در جمله‌ی حدود
  • Çünkü o yiğit, her bakımdan aslanın misli değildir, nihayet yiğitlik bakımından aslana benzer.
  • متحد نقشی ندارد این سرا ** تا که مثلی وا نمایم من ترا
  • Bu âlemde her bakımdan bir olan bir nakış, bir suret yoktur ki sana mislini göstereyim.
  • هم مثال ناقصی دست آورم ** تا ز حیرانی خرد را وا خرم
  • Aklı, şaşkınlıktan kurtarayım diye yine nakış bir misale el atayım:
  • شب بهر خانه چراغی می‌نهند ** تا به نور آن ز ظلمت می‌رهند 425
  • Geceleyin her eve bir kandil, bir mum korlar ve onun ışığıyla karanlıktan kurtulurlar ya...
  • آن چراغ این تن بود نورش چو جان ** هست محتاج فتیل و این و آن
  • O kandil, bu tene benzer, nuru da cana. Kandil, fitile, şuna buna muhtaçtır.
  • آن چراغ شش فتیله‌ی این حواس ** جملگی بر خواب و خور دارد اساس
  • Bu duyguların o altı fitilli kandili, umumiyetle uykuya, yemeye, içmeye dayanır... O kandilin temeli, bunlardır.
  • بی‌خور و بی‌خواب نزید نیم دم ** با خور و با خواب نزید نیز هم
  • Yiyip içmeden, yatıp uyumadan yarım nefeslik bir zaman bile yaşayamaz... Fakat yiyip yatmakla da yaşayamaz!
  • بی‌فتیل و روغنش نبود بقا ** با فتیل و روغن او هم بی‌وفا
  • Fitili, yağı olmadıkça bakası yoktur; fakat fitille, yağla da vefası yoktur.
  • زانک نور علتی‌اش مرگ‌جوست ** چون زید که روز روشن مرگ اوست 430
  • Çünkü sebebe bağlı olan, sebepsiz meydana gelmeyen ışığı, ölümü arar durur... Nasıl yaşayabilir ki aydın gün, onun ölümüdür.
  • جمله حسهای بشر هم بی‌بقاست ** زانک پیش نور روز حشر لاست
  • İnsanın bütün duygularının da bakası yoktur... Zira mahşer günü, hepsi de yok olur gider!
  • نور حس و جان بابایان ما ** نیست کلی فانی و لا چون گیا
  • Fakat atalarımızın duygu ve can ışığı, tamamı ile de ot gibi bitip ot gibi yitmez... Tamamı ile fani olmamıştır.
  • لیک مانند ستاره و ماهتاب ** جمله محوند از شعاع آفتاب
  • Yalnız güneşin nurunda yıldızların nuru ve ay ışığı mahvolur ve görünmez!
  • آنچنان که سوز و درد زخم کیک ** محو گردد چون در آید مار الیک
  • Pirenin ısırmasından meydana gelen yanış, dert ve zahmet, yılan ısırınca mahvolur ya!
  • آنچنان که عور اندر آب جست ** تا در آب از زخم زنبوران برست 435
  • Çıplak adam arıların sokmasından kurtulmak için suya atlar ya!
  • می‌کند زنبور بر بالا طواف ** چون بر آرد سر ندارندش معاف
  • Arılar adamın tepesinde dolaşır dururlar... Başını bir çıkardı mı hiç affetmezler, hemen sokarlar!
  • آب ذکر حق و زنبور این زمان ** هست یاد آن فلانه وان فلان
  • Allah’ı anış sudur, zamanede şu kadının, bu erkeğin anılışı da arı!
  • دم بخور در آب ذکر و صبر کن ** تا رهی از فکر و وسواس کهن
  • Allah’ı anış suyuna dal, nefesini tut, sabret de eski düşüncelerden, vesveselerden kurtul!
  • بعد از آن تو طبع آن آب صفا ** خود بگیری جملگی سر تا به پا
  • Ondan sonra da sen, tepeden tırnağa kadar o arı duru suyun tabiatına bürünürsün...
  • آنچنان که از آب آن زنبور شر ** می‌گریزد از تو هم گیرد حذر 440
  • Öyle bir hale gelirsin ki o kötü arı, sudan nasıl kaçar, çekinirse senden de öyle kaçar, öyle çekinir!