گفت هستم در مهمی قندجو ** سنگ میزان هر چه خواهی باش گو
Adam “Mühim bir işim var, şeker almam lazım... Dirhemin ne olursa olsun, zararı yok” dedi.
گفت با خود پیش آنک گلخورست ** سنگ چه بود گل نکوتر از زرست
Kendi kendisine de “Toprak yemeyi adet edinen kişiye taş nedir ki? Toprak altından daha iyi!
همچو آن دلاله که گفت ای پسر ** نو عروسی یافتم بس خوبفر630
Hani o kılavuz kadın gibi... Oğlum, pek güzel bir kız buldum.
سخت زیبا لیک هم یک چیز هست ** که آن ستیره دختر حلواگرست
Pek güzel ama ondan başka bir şey daha var: o namuslu kız, helvacı kızı demiş de,
گفت بهتر این چنین خود گر بود ** دختر او چرب و شیرینتر بود
Evlenecek adam böyle olması daha iyi ya... Helvacının kızı daha yağlı, daha tatlı olur demiş!
گر نداری سنگ و سنگت از گلست ** این به و به گل مرا میوهی دلست
Onun gibi senin de taş dirhemin yok da taş yerine toprak kullanıyorsan daha iyi ya... Toprak benim gönlümün istediği meyve!” diyordu.
اندر آن کفهی ترازو ز اعتداد ** او به جای سنگ آن گل را نهاد
Aktar, terazisinin dirhem gözüne dirhem vazifesini gören taş yerine toprak parçasını koydu.
پس برای کفهی دیگر به دست ** هم به قدر آن شکر را میشکست635
Öbür gözüne koymak üzere de o toprağın ağırlığınca şeker kırmaya koyuldu.
چون نبودش تیشهای او دیر ماند ** مشتری را منتظر آنجا نشاند
Şekeri kesip kıracak bir aleti olmadığı için biraz gecikti, müşteriyi de orada bıraktı.
رویش آن سو بود گلخور ناشکفت ** گل ازو پوشیده دزدیدن گرفت
Aktarın yüzü öbür yanaydı... Toprak yemeyi adet edinmiş olan müşteri, dayanamadı... Gizlice ve güya aktara göstermeden toprağı koparıp yemeye başladı.
ترس ترسان که نباید ناگهان ** چشم او بر من فتد از امتحان
Ansızın döner de beni görüverir diye de korkmaktaydı.
دید عطار آن و خود مشغول کرد ** که فزونتر دزد هین ای رویزرد
Aktar, bunu gördü... Gördü ama kendisini meşgul gösterdi. Diyordu ki: “A sararmış suratlı, hadi biraz daha fazla çal!
گر بدزدی وز گل من میبری ** رو که هم از پهلوی خود میخوری640
Toprağımı çalıyorsan bana bir şey olmuyor; sen, adeta kendi yanından et koparıyor, kendi etini yiyorsun!
تو همی ترسی ز من لیک از خری ** من همیترسم که تو کمتر خوری
Benden korkup duruyorsun ya eşekliğinden... Ben de az yiyeceksin diye korkmaktayım!
گرچه مشغولم چنان احمق نیم ** که شکر افزون کشی تو از نیم
Meşgulüm ama kamışımdan sana fazla şeker verecek kadar da ahmak değilim ben!
چون ببینی مر شکر را ز آزمود ** پس بدانی احمق و غافل کی بود
Alacağın şekeri görünce kimin ahmak ve gafil olduğunu anlarsın, hele dur”
مرغ زان دانه نظر خوش میکند ** دانه هم از دور راهش میزند
Kuş, o taneye baktıkça bakar, hoşlanır ama tane de uzaktan o kuşun yolunu vurur!
کز زنای چشم حظی میبری ** نه کباب از پهلوی خود میخوری645
Göz zinasından hoşlanırsın ama nihayet kendi yanından kopardığın eti kebap edip yemiyor musun ki?
این نظر از دور چون تیرست و سم ** عشقت افزون میشود صبر تو کم
Bu uzaktan bakış ok ve zehir gibidir... Gittikçe sevgin artar, sabrın eksilir!
مال دنیا دام مرغان ضعیف ** ملک عقبی دام مرغان شریف
Dünya malı zayıf kuşların tuzağıdır... ahiret mülkü, yüce kuşların tuzağı!
تا بدین ملکی که او دامست ژرف ** در شکار آرند مرغان شگرف
Hatta bu ahiret mülkü, öyle bir derin tuzaktır ki ulu ulu kuşları avlar!
من سلیمان مینخواهم ملکتان ** بلک من برهانم از هر هلکتان
Ben Süleyman’ım, sizin mülkünüzü istemem... Mülk istemek şöyle dursun, ben sizi, helâk edecek şeylerden kurtarırım!
کین زمان هستید خود مملوک ملک ** مالک ملک آنک بجهید او ز هلک650
Şimdi siz, malın, mülkün esirisiniz... Mala mülke sahip olan kişi, helâk olmaktan kurtulan, mala, mülke esir olmayan kişidir.
بازگونه ای اسیر این جهان ** نام خود کردی امیر این جهان
Hâlbuki ey âleme esir olan, aksine adını bu cihanın emiri taktın!
ای تو بندهی این جهان محبوس جان ** چند گویی خویش را خواجهی جهان
Hakikatte sen, bu âlemin esirisin, canın, bu cihan hapsine düşmüştür... Öyle olduğu halde niceye, bir kendine cihan sahibi deyip duracaksın?
دلداری کردن و نواختن سلیمان علیهالسلام مر آن رسولان را و دفع وحشت و آزار از دل ایشان و عذر قبول ناکردن هدیه شرح کردن با ایشان
Süleyman aleyhisselâm’ın elçilerin gönlünü alması, onlara iltifatta bulunması, gönüllerindeki ürkekliği gidermesi ve hediyeleri kabul etmediğinden özür dileyip, kabul etmemesinin sebeplerini anlatması