اندکی زین شرب کم کن بهر خویش ** تا که حوض کوثری یابی به پیش
Bu içilen şeyden, biraz iç de önünde kevser havuzunu bulasın.
جرعه بر خاک وفا آنکس که ریخت ** کی تواند صید دولت زو گریخت
Vefa toprağına bir yudumcuk döken kişiden devlet avı, nasıl olur da kaçabilir?
خوش کند دلشان که اصلح بالهم ** رد من بعد التوی انزالهم 1005
Tanrı, onları gönüllerini hoş eder. “Özleri doğrulmuştur halistir” Tanrı, onlara ihsan ettikleri şeyleri, o şeyler mahvolup bittikten sonra yine ihsan eder.
ای اجل وی ترک غارتساز ده ** هر چه بردی زین شکوران باز ده
Ey ecel, ey köyü yağmalayan , bu şükreden kullardan ne aldıysan geri ver der.
وا دهد ایشان بنپذیرند آن ** زانک منعم گشتهاند از رخت جان
Ecel verir, verir ama onu kabul etmezler. Çünkü can nimetleriyle nimetlenmişlerdir.
صوفییم و خرقهها انداختیم ** باز نستانیم چون در باختیم
Biz sofiyiz, hırkalarımızı attık. Mademki oynayıp yutulduk, artık geri almayız.
ما عوض دیدیم آنگه چون عوض ** رفت از ما حاجت و حرص و غرض
Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik; bizden ihtiyaç, hırs ve garez gitti.
ز آب شور و مهلکی بیرون شدیم ** بر رحیق و چشمهی کوثر زدیم 1010
Tuzlu ve helak edici sudan çıktık, arı duru suya, kevser kaynağına atıldık. Ey alem başkalarına ettiğin şeyler, vefasızlıktır, hiledir, aşırı nazdır.
آنچ کردی ای جهان با دیگران ** بیوفایی و فن و ناز گران
Biz, verdiğimiz şeylere karşılık ihsanlar elde ettik bütün onları, senin başına döktük.
بر سرت ریزیم ما بهر جزا ** که شهیدیم آمده اندر غزا
Çünkü biz savaşa girmiş, savaşa girmiş savaşta şehit olmuş erleriz derler.
تا بدانی که خدای پاک را ** بندگان هستند پر حمله و مری
Sen de bu suretle bil ki pak Tanrı’nın yürekli ve yiğit öyle kulları vardır ki,
سبلت تزویر دنیا بر کنند ** خیمه را بر باروی نصرت زنند
Dünya yalanının bıyığını koparırlar, otağlarını yardım burcunun ta üstüne kurarlar.
این شهیدان باز نو غازی شدند ** وین اسیران باز بر نصرت زدند 1015
Bu şehitler yine yeni baştan gazi olurlar. Bu tutsaklar yine yardım elde ederler.
سر برآوردند باز از نیستی ** که ببین ما را گر اکمه نیستی
Sonra yine yeni baştan yokluktan baş gösterirler de anadan doğma kör değilsen gör derler.
تا بدانی در عدم خورشیدهاست ** وآنچ اینجا آفتاب آنجا سهاست
Sen de bu suretle bil ki yoklukta güneşler vardır. Burada güneş sayılan, orada süha yıldızıdır.
در عدم هستی برادر چون بود ** ضد اندر ضد چون مکنون بود
Kardeş yoklukta varlık nasıl olur? Zıt, zıddın içine nasıl girer sığışır?
یخرج الحی من المیت بدان ** که عدم آمد امید عابدان
“Ölüden diri çıkarır” hükmünü bil. Yokluk ibadet edenlerin ümididir.
مرد کارنده که انبارش تهیست ** شاد و خوش نه بر امید نیستیست 1020
Ambarı boş olan ekinci, yokluk ümidi ile neşelenmez mi?
که بروید آن ز سوی نیستی ** فهم کن گر واقف معنیستی
O yokluktan tohum bitecek, mahsul verecek diye sevinmez mi? Bu işi anladıysan düşün bak.
دم به دم از نیستی تو منتظر ** که بیابی فهم و ذوق آرام و بر
Sen de an be an yokluktan anlayış, zevk, huzur ve ihsan bulmayı beklemektesin.
نیست دستوری گشاد این راز را ** ورنه بغدادی کنم ابخاز را
Bu sırrı açığa vurmaya izin yok. Yoksa (değersiz bir şehir olan) Ebhaz’ı bir Bağdat haline getirirdim.
پس خزانهی صنع حق باشد عدم ** که بر آرد زو عطاها دم به دم
Şu halde yokluk Tanrı sanatının hazinesidir. Ondan anbean ihsanlar gelip durmaktadır.
مبدع آمد حق و مبدع آن بود ** که برآرد فرع بیاصل و سند 1025
Tanrı eşsiz, örneksiz şeyler yaratıp durmaktadır. Eşsiz örneksiz şeyler yaratan da o zattır ki bir aslı, bir dayanağı olmadığı halde fer-i yaratır, izhar eder.
مثال عالم هست نیستنما و عالم نیست هستنما
Yok gibi görünen ve hakikatta var olan alemle yok olduğu halde var görünen alem
نیست را بنمود هست و محتشم ** هست را بنمود بر شکل عدم
Tanrı yoku var ve debdebeli gösterdi, varı da yokluk şeklinde izhar etti.
بحر را پوشید و کف کرد آشکار ** باد را پوشید و بنمودت غبار
Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.