نیست را بنمود هست و محتشم ** هست را بنمود بر شکل عدم
Tanrı yoku var ve debdebeli gösterdi, varı da yokluk şeklinde izhar etti.
بحر را پوشید و کف کرد آشکار ** باد را پوشید و بنمودت غبار
Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.
چون منارهی خاک پیچان در هوا ** خاک از خود چون برآید بر علا
Toprak, bir minare gibi havada döne,döne yücelir. Toprak, kendiliğinden nasıl olur da yücelere çıkar?
خاک را بینی به بالا ای علیل ** باد را نی جز به تعریف دلیل
A illetli, toprağı yücelerde görüyorsun, fakat rüzgarı görmüyorsun, onu delil ile anlıyorsun.
کف همیبینی روانه هر طرف ** کف بیدریا ندارد منصرف 1030
Köpüğü her tarafa gider görmektesin. Fakat denizsiz köpük var olamaz ki.
کف به حس بینی و دریا از دلیل ** فکر پنهان آشکارا قال و قیل
Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
نفی را اثبات میپنداشتیم ** دیدهی معدومبینی داشتیم
Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
دیدهای که اندر نعاسی شد پدید ** کی تواند جز خیال و نیست دید
Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
لاجرم سرگشته گشتیم از ضلال ** چون حقیقت شد نهان پیدا خیال
Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
این عدم را چون نشاند اندر نظر ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر 1035
Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi?
آفرین ای اوستاد سحرباف ** که نمودی معرضان را درد صاف
Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
ساحران مهتاب پیمایند زود ** پیش بازرگان و زر گیرند سود
Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
سیم بربایند زین گون پیچ پیچ ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ
Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
این جهان جادوست ما آن تاجریم ** که ازو مهتاب پیموده خریم
Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
گز کند کرباس پانصد گز شتاب ** ساحرانه او ز نور ماهتاب 1040
O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.
چون ستد او سیم عمرت ای رهی ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی
Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
قل اعوذت خواند باید کای احد ** هین ز نفاثات افغان وز عقد
Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
میدمند اندر گره آن ساحرات ** الغیاث المستغاث از برد و مات
O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
لیک بر خوان از زبان فعل نیز ** که زبان قول سستست ای عزیز
Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
در زمانه مر ترا سه همرهاند ** آن یکی وافی و این دو غدرمند 1045
Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar.
آن یکی یاران و دیگر رخت و مال ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال
Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
مال ناید با تو بیرون از قصور ** یار آید لیک آید تا به گور
Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
چون ترا روز اجل آید به پیش ** یار گوید از زبان حال خویش
Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
تا بدینجا بیش همره نیستم ** بر سر گورت زمانی بیستم
Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
فعل تو وافیست زو کن ملتحد ** که در آید با تو در قعر لحد 1050
Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler.
در تفسیر قول مصطفی علیهالسلام لا بد من قرین یدفن معک و هو حی و تدفن معه و انت میت ان کان کریما اکرمک و ان کان لیما اسلمک و ذلک القرین عملک فاصلحه ما استطعت صدق رسولالله
Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.