کف به حس بینی و دریا از دلیل ** فکر پنهان آشکارا قال و قیل
Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
نفی را اثبات میپنداشتیم ** دیدهی معدومبینی داشتیم
Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
دیدهای که اندر نعاسی شد پدید ** کی تواند جز خیال و نیست دید
Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
لاجرم سرگشته گشتیم از ضلال ** چون حقیقت شد نهان پیدا خیال
Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
این عدم را چون نشاند اندر نظر ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر 1035
Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi?
آفرین ای اوستاد سحرباف ** که نمودی معرضان را درد صاف
Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
ساحران مهتاب پیمایند زود ** پیش بازرگان و زر گیرند سود
Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
سیم بربایند زین گون پیچ پیچ ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ
Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
این جهان جادوست ما آن تاجریم ** که ازو مهتاب پیموده خریم
Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
گز کند کرباس پانصد گز شتاب ** ساحرانه او ز نور ماهتاب 1040
O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.
چون ستد او سیم عمرت ای رهی ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی
Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
قل اعوذت خواند باید کای احد ** هین ز نفاثات افغان وز عقد
Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
میدمند اندر گره آن ساحرات ** الغیاث المستغاث از برد و مات
O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
لیک بر خوان از زبان فعل نیز ** که زبان قول سستست ای عزیز
Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
در زمانه مر ترا سه همرهاند ** آن یکی وافی و این دو غدرمند 1045
Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar.
آن یکی یاران و دیگر رخت و مال ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال
Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
مال ناید با تو بیرون از قصور ** یار آید لیک آید تا به گور
Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
چون ترا روز اجل آید به پیش ** یار گوید از زبان حال خویش
Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
تا بدینجا بیش همره نیستم ** بر سر گورت زمانی بیستم
Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
فعل تو وافیست زو کن ملتحد ** که در آید با تو در قعر لحد 1050
Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler.
در تفسیر قول مصطفی علیهالسلام لا بد من قرین یدفن معک و هو حی و تدفن معه و انت میت ان کان کریما اکرمک و ان کان لیما اسلمک و ذلک القرین عملک فاصلحه ما استطعت صدق رسولالله
Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.
پس پیمبر گفت بهر این طریق ** باوفاتر از عمل نبود رفیق
Peygamber dedi ki: Bu yol için amelden daha vefalı bir arkadaş, bir yoldaş yoktur.
گر بود نیکو ابد یارت شود ** ور بود بد در لحد مارت شود
Amelin, iyiyse sana ebediyen dost olur. Kötüyse mezarında yılan kesilir.
این عمل وین کسب در راه سداد ** کی توان کرد ای پدر بیاوستاد
Babam, doğruluk yolundaki bu amel, bu kazanç, nasıl olur da üstatsız elde edilebilir?
دونترین کسبی که در عالم رود ** هیچ بیارشاد استادی بود
Alemde en aşağılık sanat bile hiç üstatsız elde edilebilir mi?
اولش علمست آنگاهی عمل ** تا دهد بر بعد مهلت یا اجل 1055
Her sanatın önü bilgidir, ondan sonra amel gelir. Bu suretle de amel, bir müddet mühletten, yahut ecelden sonra gayda verir.