-
زانک وافی بود آن خاتون راد ** بیمرادش داد یزدان صد مراد
- Çünkü o ulu, o temiz kadın vefakardı. Tanrı bu yüzden o istemeden onun yüzlerce muradını vefa etti.
-
آن جماعت را که وافی بودهاند ** بر همه اصنافشان افزودهاند
- Vefakar olan topluluk, bu vefayı bütün aleme yaymışlardır.
-
گشت دریاها مسخرشان و کوه ** چار عنصر نیز بندهی آن گروه
- Denizler de onların buyruklarına uymuştur, dağlar da. Dört unsur bile onlara kul, köle kesilmiştir.
-
این خود اکرامیست از بهر نشان ** تا ببینند اهل انکار آن عیان
- Bu, inkar edenler, apaçık görsünler de inansınlar diye onlara bir Tanrı ikramıdır.
-
آن کرامتهای پنهانشان که آن ** در نیاید در حواس و در بیان 1195
- Onlar, öyle gizli ikram ve ihsanlara nail olmuşlardır ki, ne akla, hayale gelir, ne de söze sığar.
-
کار آن دارد خود آن باشد ابد ** دایما نه منقطع نه مسترد
- Zaten iş, ebedi olan, kesilmeyen, tükenmesine imkan bulunmayan ikram ve ihsandır.
-
ای دهندهی قوت و تمکین و ثبات ** خلق را زین بیثباتی ده نجات
- Ey gıda, temkin ve sebat ihsan eden Tanrı, halkı bu sebatsızlıktan kurtar.
-
اندر آن کاری که ثابت بودنیست ** قایمی ده نفس را که منثنیست
- Sabit olmak lazım olan iş de bu iki büklüm olmuş nefse yardım et, onu doğrult.
-
صبرشان بخش و کفهی میزان گران ** وا رهانشان از فن صورتگران
- Sen onlara sabır ver, sen onların terazilerinin iyilik kefelerini ağırlaştır, sen onları suret düzenlerinin hilesinden kurtar.
-
وز حسودی بازشان خر ای کریم ** تا نباشند از حسد دیو رجیم 1200
- Ey kerem sahibi, sen onları hasetten geri çek de haset yüzünden taşlanmış Şeytan olmasınlar.
-
در نعیم فانی مال و جسد ** چون همیسوزند عامه از حسد
- Halk geçici mal ve beden uğruna hasetten yanıp duruyor.
-
پادشاهان بین که لشکر میکشند ** از حسد خویشان خود را میکشند
- Padişahlara baksana. Haset yüzünden ordu çekip akrabalarını öldürüyorlar.
-
عاشقان لعبتان پر قذر ** کرده قصد خون و جان همدگر
- Pislikle dolu düzenbaz aşılar, birbirlerinin kanına, canına kastediyorlar.
-
ویس و رامین خسرو و شیرین بخوان ** که چه کردند از حسد آن ابلهان
- Vise’nin, Ramin’in, Husrev’in, Şirin’in hikayelerini oku, o ahmakların haset yüzünden neler yaptıklarını gör.
-
که فنا شد عاشق و معشوق نیز ** هم نه چیزند و هواشان هم نه چیز 1205
- Aşık da yok oldu, maşuk da. Zaten onlar da bir şey değillerdi, aşk ve hevesleri de.
-
پاک الهی که عدم بر هم زند ** مر عدم را بر عدم عاشق کند
- O temiz Tanrı’dır ki yoku yoka aşık eder, yoklukları birbirine vurur, işler çıkarır.
-
در دل نهدل حسدها سر کند ** نیست را هست این چنین مضطر کند
- Gönlü perişan aşığın gönlünde hasetler baş gösterir. Var olan, yoku bu çeşit güçlüklere sokar, böyle mecbur eder.
-
این زنانی کز همه مشفقتراند ** از حسد دو ضره خود را میخورند
- Herkesten ziyade merhametli, esirgeyici olan şu kadınlar yok mu? Öyle olduğu halde iki ortak hasetten birbirini yer.
-
تا که مردانی که خود سنگیندلند ** از حسد تا در کدامین منزلند
- Taş yürekli erkekleri düşün, artık haset yüzünden onlar da ne hale düşerler, bir kıyas et.
-
گر نکردی شرع افسونی لطیف ** بر دریدی هر کسی جسم حریف 1210
- Şeriat, latif afsun okumasaydı herkes, düşmanının bedenini yırtar, paramparça ederdi.
-
شرع بهر دفع شر رایی زند ** دیو را در شیشهی حجت کند
- Şeriat şerri def etmek için bir rey kullanır, Şeytanı delil şişesi içine hapseder.
-
از گواه و از یمین و از نکول ** تا به شیشه در رود دیو فضول
- Boşboğaz Şeytanı, tanıkla, yeminle, aht’e yemininden dönmesinden ilzam ederde Şeytan bu suretle şişeye girer.
-
مثل میزانی که خشنودی دو ضد ** جمع میآید یقین در هزل و جد
- Şeriat iki zıttı hoşnut eden bir teraziye benzer. Alayla doğruyu bir araya getirir.
-
شرع چون کیله و ترازو دان یقین ** که بدو خصمان رهند از جنگ و کین
- Şeriat, bil ki kileye teraziye benzer. Onun sebebi ile iki düşman da savaştan kinden kurtulur.
-
گر ترازو نبود آن خصم از جدال ** کی رهد از وهم حیف و احتیال 1215
- Terazi olmasa o düşman, ziyan ettiğini, hileye uğradığını vehim etmeden nasıl kurtulurdu?