یک مریدی اندر آمد پیش پیر ** پیر اندر گریه بود و در نفیر
Bir mürit pirinin huzuruna vardı. Pir, hay hayla ağlıyordu.
شیخ را چون دید گریان آن مرید ** گشت گریان آب از چشمش دوید
Mürit şeyhi ağlıyor görünce o da ağlamaya koyuldu, gözünden yaşlar akmaya başladı.
گوشور یکبار خندد کر دو بار ** چونک لاغ املی کند یاری بیار
Kulağı duyan bir dost bir dosta latife etti mi bir kere güler, sağır iki kere.
بار اول از ره تقلید و سوم ** که همیبیند که میخندند قوم
Birinci gülüşü halkı güler görerek taklitle gülmektir.
کر بخندد همچو ایشان آن زمان ** بیخبر از حالت خندندگان 1275
Onlar gibi o da güler, güler ama öbür gülenlerin halinden haberi yoktur.
باز وا پرسد که خنده بر چه بود ** پس دوم کرت بخندد چون شنود
Neden güldünüz diye sorar, anlayınca ikinci defa gülmeye başlar.
پس مقلد نیز مانند کرست ** اندر آن شادی که او را در سرست
Mukallit de kendisindeki neşeyle aynen sağıra benzer.
پرتو شیخ آمد و منهل ز شیخ ** فیض شادی نه از مریدان بل ز شیخ
Şeyhin ışığı vurur, meşrebi akseder, müritlere bir neşe feyzidir gelir. Fakat bu feyiz müritlerden değildir, şeyhtendir.
چون سبد در آب و نوری بر زجاج ** گر ز خود دانند آن باشد خداج
Bu hal, suda duran sepete, cama vuran ışığa benzer. Bu hali, kendilerinden bilirlerse noksanlıktır.
چون جدا گردد ز جو داند عنود ** که اندرو آن آب خوش از جوی بود 1280
Irmaktan çıkarıldı mı o inatçı, ondaki suyun, dereden olduğunu anlar bilir.
آبگینه هم بداند از غروب ** که آن لمع بود از مه تابان خوب
Cam da, ay batınca o ışığın, aydın aydan olduğunu anlar.
چونک چشمش را گشاید امر قم ** پس بخندد چون سحر بار دوم
“Kalk” emri, gözünü açtı mı seher gibi ikinci defa güler.
خندهش آید هم بر آن خندهی خودش ** که در آن تقلید بر میآمدش
Bu sefer o taklit alemindeki gülüşüne güleceği gelir, tatlı tatlı güler.
گوید از چندین ره دور و دراز ** کین حقیقت بود و این اسرار و راز
Der ki: Bunca uzun ve uzak yollardan geldim. Hakikat, hep bu hakikatmış, sırlar; hep bu sırlar.
من در آن وادی چگونه خود ز دور ** شادیی میکردم از عمیا و شور 1285
Ben o vadide kendimden uzak olarak neşeleniyor, körlüğümden, hamlığımdan,
من چه میبستم خیال و آن چه بود ** درک سستم سست نقشی مینمود
Ne hayaller kuruyordum, halbuki ne umuyordum ne çıktı? Ters anlayışım, meğer bana ters ve yanlış suretler gösteriyormuş.
طفل راه را فکرت مردان کجاست ** کو خیال او و کو تحقیق راست
Yolda emekleyen çocukta erlerin düşüncesi nerede? Nerede onun hayali? Nerede dosdoğru hakikat?
فکر طفلان دایه باشد یا که شیر ** یا مویز و جوز یا گریه و نفیر
Çocukların düşünceleri ya dadıdır, ya süt. Ya kuru üzümdür, cevizdir yahut da bağırıp ağlama.
آن مقلد هست چون طفل علیل ** گر چه دارد بحث باریک و دلیل
O mukallit de illetli bir çocuğa benzer. İnce bahislere girişir, deliller getirir ama aldırma.
آن تعمق در دلیل و در شکال ** از بصیرت میکند او را گسیل 1290
Delil bulmada ki, müşkül işleri halletmedeki o derinleşme, onu basiretten alır.
مایهای کو سرمهی سر ویست ** برد و در اشکال گفتن کار بست
Sırrının sürmesi olan hakikati bırakmıştır da müşkül şeyleri söylemeye girişmiştir.
ای مقلد از بخارا باز گرد ** رو به خواری تا شوی تو شیرمرد
Ey mukallit, Buhara’dan dön de horluğa doğru yürü, ancak bu suretle aslan bir er olabilirsin.
تا بخارای دگر بینی درون ** صفدران در محفلش لا یفقهون
Nihayette kendi içinde başka bir Buhara görürsün ki saflar yaran erler bile onun meclisinde kendilerinden geçmiş, bir şey anlamaz bir hale girmişlerdir.
پیک اگر چه در زمین چابکتگیست ** چون به دریا رفت بسکسته رگیست
Çavuş, gerçi yeryüzünde pek çevik pek çabuk gider. Gider ama denize varınca damarı kopar.
او حملناهم بود فیالبر و بس ** آنک محمولست در بحر اوست کس 1295
O, ancak karada “Onları yüklendik” sırrına mazhardır. Asıl adam, yükleri denizde yüklenendir.