-
آن یکی میدید خواب اندر چله ** در رهی ماده سگی بد حامله 1445
- Birisi çiledeyken rüyasında, bir yolda gebe bir köpek gördü.
-
ناگهان آواز سگبچگان شنید ** سگبچه اندر شکم بد ناپدید
- Ansızın Köpeğin karnındaki enciklerin havladığını duydu. Encikler ortada yoktu.
-
بس عجب آمد ورا آن بانگها ** سگبچه اندر شکم چون زد ندا
- Köpek Yavruları ana karnında nasıl havlar diye bir hayli şaştı.
-
سگبچه اندر شکم ناله کنان ** هیچکس دیدست این اندر جهان
- Hiç köpek enciği anasının karnında nasıl havlar? Alemde bunu kim görmüştür?
-
چون بجست از واقعه آمد به خویش ** حیرت او دم به دم میگشت بیش
- Uykudan uyanıp kendine gelince şaşkınlığı an be an artıyordu.
-
در چله کس نی که گردد عقده حل ** جز که درگاه خدا عز و جل 1450
- Çilede kimse yoktu ki düğümü çözsün? Bu işi ancak yüce ve ulu Tanrı tapısından halledebilirdi.
-
گفت یا رب زین شکال و گفت و گو ** در چله وا ماندهام از ذکر تو
- Dedi ki: Yarabbi, bu müşkül is, bu dedikodu nedir? Çilemde şaşırdım seni zikretmeden kaldım.
-
پر من بگشای تا پران شوم ** در حدیقهی ذکر و سیبستان شوم
- Kanadımı aç da uçayım, zikir bahçesine ve elmalıklarına gideyim.
-
آمدش آواز هاتف در زمان ** که آن مثالی دان ز لاف جاهلان
- Hatiften derhal ses geldi: Bu, bil ki bilgisizlerin lafına benzer.
-
کز حجاب و پرده بیرون نامده ** چشم بسته بیهده گویان شده
- Örtüden, perdeden dışarı çıkmamış, gözü bağlı. Fakat yine de beyhude yere söylenip durur.
-
بانگ سگ اندر شکم باشد زیان ** نه شکارانگیز و نه شب پاسبان 1455
- Ana karnında köpek enciğinin havlaması beyhudedir. Ne ava yarar, ne gece bekçiliğine.
-
گرگ نادیده که منع او بود ** دزد نادیده که دفع او شود
- Kurt görmemiş ki onu kovsun. Hırsız gelmemiş ki onu kovalasın.
-
از حریصی وز هوای سروری ** در نظر کند و بلافیدن جری
- Harislikten ve baş olma sevdasından bakışı görgüsüzdü, fakat laf söylemede atılgan.
-
از هوای مشتری و گرمدار ** بی بصیرت پا نهاده در فشار
- Müşteri bulma havasına kapılmış, hararetli bir halde, fakat gözü kapalı olarak işe girişmiş.
-
ماه نادیده نشانها میدهد ** روستایی را بدان کژ مینهد
- Ayı görmeden nişaneleri söylemede, köylüyü bu suretle aykırı bir anlayışa sürmede.
-
از برای مشتری در وصف ماه ** صد نشان نادیده گوید بهر جاه 1460
- Müşteri bulmak için, mevki kazanmak için ayı görmediği halde ondan yüzlerce nişane vermede.
-
مشتری کو سود دارد خود یکیست ** لیک ایشان را درو ریب و شکیست
- Kâr veren müşteri, tektir. Fakat onlar, bu müşteri hakkında şüphe ve zan içindedirler.
-
از هوای مشتری بیشکوه ** مشتری را باد دادند این گروه
- Hiçbir ululuğu, hiçbir değeri olmayan müşteriye hava satar bu adamlar.
-
مشتری ماست الله اشتری ** از غم هر مشتری هین برتر آ
- Bizim müşterimiz Tanrıdır, “Allah satın alır.” Artık sende her müşterinin derdine düşme, kurtul bu işten.
-
مشتریی جو که جویان توست ** عالم آغاز و پایان توست
- Seni arayan müşteriyi ara, senin başlangıcını ve sonunu bilen müşteriyi bul.
-
هین مکش هر مشتری را تو به دست ** عشقبازی با دو معشوقه بدست 1465
- Kendine gel. Her müşteriye el atma. İki sevgiliyi sevmek kötüdür.
-
زو نیابی سود و مایه گر خرد ** نبودش خود قیمت عقل و خرد
- O, satın alsa bile ondan kar elde edemezsin. Onda akla fikre değer verme kabiliyeti yoktur.
-
نیست او را خود بهای نیم نعل ** تو برو عرضه کنی یاقوت و لعل
- O, yarım nal parasına bile sahip değilken sen tutuyor, ona yakut ve lâl gösteriyorsun.
-
حرص کورت کرد و محرومت کند ** دیو همچون خویش مرجومت کند
- Şeytan, nasıl kendisini taslanmış bir hale getirmişse hırs da tıpkı onun gibi seni kör etmiş, her şeyden mahrum bırakmıştır.
-
همچنانک اصحاب فیل و قوم لوط ** کردشان مرجوم چون خود آن سخوط
- O, azapçı Şeytan, Fil ashabı ile Lut kavmini nasıl taşlatmışsa onları da tıpkı öyle taşlatmış, helak etmiştir.