English    Türkçe    فارسی   

5
1483-1507

  • در محل دخل اگر خرجی کنی  ** درگه سودست سودی بر زنی 
  • Gelir zamanında harcedersen bu harcetmen, kar kazancıdır, kar edersin.
  • ترک اغلب دخل را در کشت‌زار  ** باز کارد که ویست اصل ثمار 
  • Köylünün çoğu tarlasından elde ettiği tohumu yine eker.
  • بیشتر کارد خورد زان اندکی  ** که ندارد در بروییدن شکی  1485
  • Yediğinden fazlasını yine tohumluk yapar. Çünkü tekrar mahsul elde edeceğinden şüphe etmez.
  • زان بیفشاند به کشتن ترک دست  ** که آن غله‌ش هم زان زمین حاصل شدست 
  • Tohumu, o yerden elde ettiği için yine o yere saçmaktan çekinmez.
  • کفشگر هم آنچ افزاید ز نان  ** می‌خرد چرم و ادیم و سختیان 
  • Kunduracı da ekmeğinden arttırdığı parayla gön ve sahtiyan satın alır.
  • که اصول دخلم اینها بوده‌اند  ** هم ازینها می‌گشاید رزق بند 
  • Elime ne geçiyorsa bunlardan geçiyor. Kapalı rızkım bunlarla açılıyor der.
  • دخل از آنجا آمدستش لاجرم  ** هم در آنجا می‌کند داد و کرم 
  • Eline geçen para o yüzden geçtiğinden parasını ona sarf eder.
  • این زمین و سختیان پرده‌ست و بس  ** اصل روزی از خدا دان هر نفس  1490
  • Fakat bu yer ve deri, ancak perdedir. Asıl rızkı, her an Tanrıdan bil.
  • چون بکاری در زمین اصل کار  ** تا بروید هر یکی را صد هزار 
  • Elde ettiğin karı, elde ettiğin yere ekersen birine karşılık yüz bin elde edersin.
  • گیرم اکنون تخم را گر کاشتی  ** در زمینی که سبب پنداشتی 
  • Tutalım şimdi sebep sandığın yere tohumu ektin.
  • چون دو سه سال آن نروید چون کنی  ** جز که در لابه و دعا کف در زنی 
  • İki üç yıl o tohum bitmez, mahsul vermezse ne yaparsın? Tanrıya yalvarmadan el açıp dua etmeden başka elinden ne gelir?
  • دست بر سر می‌زنی پیش اله  ** دست و سر بر دادن رزقش گواه 
  • Tanrı huzurunda elini başına vurursun. Bu el ve baş, bu çırpınış, rızkı onun verdiğine tanıktır.
  • تا بدانی اصل اصل رزق اوست  ** تا همو را جوید آنک رزق‌جوست  1495
  • Bu suretle anlar bilirsin ki rızkın aslının aslı, odur. Rızık arayan da onu arar.
  • رزق از وی جو مجو از زید و عمرو  ** مستی از وی جو مجو از بنگ و خمر 
  • Rızkı ondan ara, Zeyd’den, Amr’dan değil. Sarhoşluğu ondan iste esrardan, şaraptan değil.
  • توانگری زو خو نه از گنج و مال  ** نصرت از وی خواه نه از عم و خال 
  • Zenginliği defineden, hazineden, maldan mülkten değil, ondan dile. Yardımı amcadan, dayıdan değil ondan iste.
  • عاقبت زینها بخواهی ماندن  ** هین کرا خواهی در آن دم خواندن 
  • Çünkü sonunda bütün bunları bırakıp gideceksin. Kendine gel de o zaman kimi çağırıyor, kimden imdat istiyordun, bir düşün!
  • این دم او را خوان و باقی را بمان  ** تا تو باشی وارث ملک جهان 
  • Şimdi de onu çağır, ondan başkalarını bırak. bırak da cihan mülküne varis ol.
  • چون یفر المرء آید من اخیه  ** یهرب المولود یوما من ابیه  1500
  • Bir zaman gelecek ki “adam, kardeşinden kaçacak”, oğul babasından ürkecek.
  • زان شود هر دوست آن ساعت عدو  ** که بت تو بود و از ره مانع او 
  • O anda her dost, düşman kesilecek. Çünkü onlar, senin putundu, yoluna mani oluyordu.
  • روی از نقاش رو می‌تافتی  ** چون ز نقشی انس دل می‌یافتی 
  • Yüzünü nakkaştan çevirmiştin ve nakşa tutmuştun. Çünkü gönlün, o suretle hoşlanıyor, o nakışla avunuyordu.
  • این دم ار یارانت با تو ضد شوند  ** وز تو برگردند و در خصمی روند 
  • Şimdi de dostların seninle zıt olurlar, senden yüz çevirip sana düşmanlığa kalkışırlarsa,
  • هین بگو نک روز من پیروز شد  ** آنچ فردا خواست شد امروز شد 
  • Hemencecik de ki: İşte, günün aydın oldu. Yarın olacak şey bu günden oluverdi.
  • ضد من گشتند اهل این سرا  ** تا قیامت عین شد پیشین مرا  1505
  • Buradakiler hep bana zıt oldular. Kıyamette böyle olacaktı ya, bu hal, bana daha önce gelip çattı.
  • پیش از آنک روزگار خود برم  ** عمر با ایشان به پایان آورم 
  • Günümü onlarla geçirmeden, ömrümü onlarla bitirmeden ne olduklarını anladım.
  • کاله‌ی معیوب بخریده بدم  ** شکر کز عیبش بگه واقف شدم 
  • Eğer bu hal olmasaydı ayıplı bir kumaş satın almış olacaktın. Şükürler olsun ki o kumasın ayıplı olduğunu daha önceden öğrendin.