گوش من کرست از زاریکنان ** که منم در کف او همچون سنان
Ağlayıp inleyenlere karsı kulağım sağır. Onun elinde bir mızrak gibiyim ben.
بیان آنک مخلوقی کر ترا ازو ظلمی رسد به حقیقت او همچون آلتیست عارف آن بود کی بحق رجوع کند نه به آلت و اگر به آلت رجوع کند به ظاهر نه از جهل کند بلک برای مصلحتی چنانک ابایزید قدس الله سره گفت کی چندین سالست کی من با مخلوق سخن نگفتهام و از مخلوق سخن نشنیدهام ولیکن خلق چنین پندارند کی با ایشان سخن میگویم و ازیشان میشنوم زیرا ایشان مخاطب اکبر را نمیبینند کی ایشان چون صدااند او را نسبت به حال من التفات مستمع عاقل به صدا نباشد چنانک مثل است معروف قال الجدار للوتد لم تشقنی قال الوتد انظر الی من یدقنی
Sana zulmeden mahluk, hakikatte bir alete benzer. Arif, ona derler ki alete değil, Tanrıya bakar. Görünüşte alete baksa bile bilgisizliğinden değildir de öyle icabetmiştir. Nitekim Tanrı sırrını takdis etsin, Ebu Yezid dedi ki: Bunca yıldır halkla konuşmam, halkın sözünü duymam, işitmem. Halksa,beni kendileriyle konuşuyorum, onların sözlerini dinliyorum sanır. Çünkü onlar, söz söylediğim ulu zatı görmezler. Onlar, bence birinin sesine ses veren dağa, dağdan gelen sese benzerler. Duyan akıllı kişi, sese bakmaz. Meşhur atasözüdür: Duvar çiviye niye beni yaralıyorsun? der. Çivi de beni kakana bak diye cevap verir.
احمقانه از سنان رحمت مجو ** زان شهی جو کان بود در دست او
Ahmakçasına mızraktan merhamet umma, mızrağı elinde tutan padişahtan um.
باسنان و تیغ لابه چون کنی ** کو اسیر آمد به دست آن سنی
Mızrağa, kılıca nasıl yalvarabilirsin? Onlar, o yüce kişinin elinde tutsaktır.
او به صنعت آزرست و من صنم ** آلتی کو سازدم من آن شوم 1685
O, sanatkarlıkta Azeri’dir, bense putum. Benden ne alet yaparsa o aletim ben.
گر مرا ساغر کند ساغر شوم ** ور مرا خنجر کند خنجر شوم
من چو کلکم در میان اصبعین ** نیستم در صف طاعت بین بین 1690
Ben iki parmağın arasındaki kalem gibiyim. İbadet safında mütereddit değilim.
خاک را مشغول کرد او در سخن ** یک کفی بربود از آن خاک کهن
Azrail toprağı söze tuttu; o sırada o köhne topraktan bir avuç kaptı.
ساحرانه در ربود از خاکدان ** خاک مشغول سخن چون بیخودان
Yeryüzünden sihirbazca bir avuç toprak aldı, halbuki toprak, sözle meşguldü, ondan haberi bile olmadı.
برد تا حق تربت بیرای را ** تا به مکتب آن گریزان پای را
O bir avuç toprağı yeryüzünün rızası olmadan aldı, kaçmak isteyen, ayakları gerisin geriye giden çocuğu nasıl zorla mektebe götürürlerse öylece Tanrı tapısına götürdü.
گفت یزدان که به علم روشنم ** که ترا جلاد این خلقان کنم
Tanrı dedi ki: Apaydın bilgim hakki için seni bu halkın celladı yapacağım.
گفت یا رب دشمنم گیرند خلق ** چون فشارم خلق را در مرگ حلق 1695
Azrail dedi ki: Yarabbi, halk bana düşman olur. halkın ölüm çağında boğazını siktim mi herkes bana düşman kesilir.
تو روا داری خداوند سنی ** که مرا مبغوض و دشمنرو کنی
Yüce Tanrım, reva görür müsün halk benden nefret etsin, bana düşman olsun?
گفت اسبابی پدید آرم عیان ** از تب و قولنج و سرسام و سنان
Tanrı dedi ki: Ben, sıtma ve humma, kulunç, yaralanma, gibi öyle sebepler yaratırım ki,
که بگردانم نظرشان را ز تو ** در مرضها و سببهای سه تو
Onlar gözlerini senden çevirirler, o hastalıklara, o sebeplere üç kat sarılırlar, yalnız onları görürler.
گفت یا رب بندگان هستند نیز ** که سببها را بدرند ای عزیز
Azrail, “Yarabbi, Yüce Tanrım, öyle kullarında vardır ki onlar, sebepleri yırtarlar.
چشمشان باشد گذاره از سبب ** در گذشته از حجب از فضل رب 1700
Gözleri sebeplerden geçer, senin ihsanınla perdeleri asar.
سرمهی توحید از کحال حال ** یافته رسته ز علت و اعتلال
Hal göz doktorundan birlik sürmesini çekerler de illetten de kurtulurlar sebepten de.
ننگرند اندر تب و قولنج و سل ** راه ندهند این سببها را به دل
Ne hummaya bakarlar, ne kulunca, ne basura, bu sebeplere hiç ehemmiyet vermezler.
زانک هر یک زین مرضها را دواست ** چون دوا نپذیرد آن فعل قضاست
Çünkü bu illetlerin her birinin devası vardır. Deva kabul etmeyen illet kaza ve kaderdir.
هر مرض دارد دوا میدان یقین ** چون دوای رنج سرما پوستین
Bilki her hastalığın mutlaka bir devası vardır. Soğuk illetinin devası nasıl kürk giymekse.
چون خدا خواهد که مردی بفسرد ** سردی از صد پوستین هم بگذرد 1705
Fakat Tanrı, bir adamı dondurmayı murat ederse soğuk, yüz tane kürk giyse yüzünden de tesir eder.
در وجودش لرزهای بنهد که آن ** نه به جامه به شود نه از آشیان
Bedeni öyle bir titremeye baslar ki, ne elbiseyle ısınır ne evle.