-
چون خبر شد ز آفتابش یخ نماند ** نرم گشت و گرم گشت و تیز راند
- Fakat su güneşten haberdar oldu mu buzu kalmaz, yumuşar, ısınır akıverir.
-
شد ز دید لب جملهی تن طمع ** خوار و عاشق شد که ذل من طمع
- İçi görmek, bütün bedeni hor etmek, aşık olmaktır. Çünkü bu taktirde bütün beden tamahtan ibaret olur. “Tamah eden alçalır” denmiştir.
-
چون نبیند مغز قانع شد به پوست ** بند عز من قنع زندان اوست
- Fakat içi görmeyen, deriyle kanaat eder. “Kanaat eden yüceldi” bağı, ona zindan olur.
-
عزت اینجا گبریست و ذل دین ** سنگ تا فانی نشد کی شد نگین 1945
- Burada yücelik kafirliktir alçalmak din. Taş taşlıktan fani olmadıkça yüzüğe takılır mi?
-
در مقام سنگی آنگاهی انا ** وقت مسکین گشتن تست وفنا
- Hem hala taşsın, hem de ben diyor, varlık güdüyorsun. Halbuki senin yoksullanmanın, yok olmanın tam zamanı.
-
کبر زان جوید همیشه جاه و مال ** که ز سرگینست گلحن را کمال
- Kafir, daima mal ve mevki arar. Çünkü külhan, fışkı ile tavlanır.
-
کین دو دایه پوست را افزون کنند ** شحم و لحم و کبر و نخوت آکنند
- Bu iki dadı, mal ve mevki, deriyi şişirir, yağla etle, kibirle, benlikle doldurur.
-
دیده را بر لب لب نفراشتند ** پوست را زان روی لب پنداشتند
- Kafirler gözlerini isin içine atmadılar da o yüzden deriyi iç sandılar.
-
پیشوا ابلیس بود این راه را ** کو شکار آمد شبیکهی جاه را 1950
- Bu yola kılavuz İblistir. Çünkü mevki tuzağına ilk avlanan odur.
-
مال چون مارست و آن جاه اژدها ** سایهی مردان زمرد این دو را
- Mal yılana benzer mevki ise ejderhadır. Tanrı erlerinin gölgesi bu ikisine de zümrüttür.
-
زان زمرد مار را دیده جهد ** کور گردد مار و رهرو وا رهد
- Yılanın o zümrütten gözü kamaşır, kör olur; yolcu da kurtulur.
-
چون برین ره خار بنهاد آن رئیس ** هر که خست او گفته لعنت بر بلیس
- O ulu, yani İblis, önce bu yola diken döşemiştir. Onun için her incinen, lanet şeytana der.
-
یعنی این غم بر من از غدر ویست ** غدر را آن مقتدا سابقپیست
- Yani bu dert, bana onun hilesinden geldi. Hilede ilk önce ayak olan odur demek ister.
-
بعد ازو خود قرن بر قرن آمدند ** جملگان بر سنت او پا زدند 1955
- Ondan sonra nice zamanlar geçmiş, niceleri gelip gitmiş, fakat herkes, onun yoluna ayak basmıştır.
-
هر که بنهد سنت بد ای فتا ** تا در افتد بعد او خلق از عمی
- Yiğidim kim bir kötü adet koysa, ondan sonra halk körlüğünden o adete uysa.
-
جمع گردد بر وی آن جمله بزه ** کو سری بودست و ایشان دمغزه
- Bütün o adeti işleyenlerin günahı, o adeti ilk koyana da yazılır. Çünkü o, baştır öbürleri kuyruk.
-
لیک آدم چارق و آن پوستین ** پیش میآورد که هستم ز طین
- Fakat Adem, ben topraktan yaratıldım diye o çarıkla postu önüne koymuştur.
-
چون ایاز آن چارقش مورود بود ** لاجرم او عاقبت محمود بود
- Eyaz gibi o da çarığını göz önünde tuttu, sonunda akıbeti Mahmut oldu.
-
هست مطلق کارساز نیستیست ** کارگاه هستکن جز نیست چیست 1960
- Mutlak varlık yoklukları meydana getirip durur. Yokluktan başka var yaratan is yurdu var mi?
-
بر نوشته هیچ بنویسد کسی ** یا نهاله کارد اندر مغرسی
- Adam, yazılmış kağıda yazı yazar mı, yahut fidan dikilmiş fidanlığa tekrar fidan diker mi?
-
کاغذی جوید که آن بنوشته نیست ** تخم کارد موضعی که کشته نیست
- Yazmak için yazılmamış bir kağıt arar. Tohum ekmek için ekilmemiş bir yeri aktarır.
-
تو برادر موضع ناکشته باش ** کاغذ اسپید نابنوشته باش
- Sen de kardeş tohum ekilmemiş bir yol ol, yazılmamış beyaz bir kağıt kesil de,
-
تا مشرف گردی از نون والقلم ** تا بکارد در تو تخم آن ذوالکرم
- “Nun vel kalem” yazısı ile şeref kazan, sana da o kerem sahibi tohum eksin.
-
خود ازین پالوه نالیسیده گیر ** مطبخی که دیدهای نادیده گیر 1965
- Bu paluzeden tatmamış ol. Gördüğün mutfağı görmezlikten gel.
-
زانک ازین پالوده مستیها بود ** پوستین و چارق از یادت رود
- Çünkü bu paluze insana sarhoşluk verir de postla çarık hatırından çıkar.