-
زان سبب فانی شدم من این چنین ** همچو سرکه در تو بحر انگبین
- Bu sebeple sirke bal denizinde nasıl yok olursa ben de sende öyle yok oldum.
-
همچو سنگی کو شود کل لعل ناب ** پر شود او از صفات آفتاب 2025
- Hani taş halis laal haline gelir, güneşin sıfatları ile dolar ya,
-
وصف آن سنگی نماند اندرو ** پر شود از وصف خور او پشت و رو
- Artık onda taşlık kalmaz. Onun önü de güneşin sıfatıyla dolar, ardı da.
-
بعد از آن گر دوست دارد خویش را ** دوستی خور بود آن ای فتا
- Ondan sonra kendini severse o güneşi sevmektir civanım.
-
ور که خود را دوست دارد ای بجان ** دوستی خویش باشد بیگمان
- O, canla başla güneşi sever yine şüphe yok ki kendisini sevmiş olur.
-
خواه خود را دوست دارد لعل ناب ** خواه تا او دوست دارد آفتاب
- Halis laal, ister kendisini sevsin, ister güneşi.
-
اندرین دو دوستی خود فرق نیست ** هر دو جانب جز ضیای شرق نیست 2030
- Bu iki sevgide zaten fark yoktur. Her iki tarafta da doğu ışığından başka bir şey yoktur ki.
-
تا نشد او لعل خود را دشمنست ** زانک یک من نیست آنجا دو منست
- Fakat taş laal olmadıkça kendisine düşmandır. Çünkü orada bir varlık değil, iki varlık vardır.
-
زانک ظلمانیست سنگ و روزکور ** هست ظلمانی حقیقت ضد نور
- Çünkü taş karanlıktır, gündüz bile kördür. Karanlıksa hakikatte nurun zıddıdır.
-
خویشتن را دوست دارد کافرست ** زانک او مناع شمس اکبرست
- O, kendisini sever, kafirdir. Çünkü, büyük Güneşi men eder durur.
-
پس نشاید که بگوید سنگ انا ** او همه تاریکیست و در فنا
- Şu halde taşın “ben” demesi yaraşır bir şey değil. O, daima karanlıktadır, yokluktadır.
-
گفت فرعونی انا الحق گشت پست ** گفت منصوری اناالحق و برست 2035
- Firavun ben Tanrıyım dedi alçaldı. Mahsur Ben Hakkım dedi kurtuldu.
-
آن انا را لعنة الله در عقب ** وین انا را رحمةالله ای محب
- O “Benim” deyisin ardından hemen Tanrı laneti ulaştı. Fakat ey seven kişi, bu“Benim” deyişin ardından hemen Tanrı rahmeti ulaştı.
-
زانک او سنگ سیه بد این عقیق ** آن عدوی نور بود و این عشیق
- Çünkü, o kara taştı, bu akik. O, nura düşmandı bu aşık.
-
این انا هو بود در سر ای فضول ** ز اتحاد نور نه از رای حلول
- Bu “Benim” demek, a boşboğaz, hakikatte “Odur” demektir. Fakat iki nurun birleşmesi gibi de değil, bir şeyin bir şeye sızması gibi de değil.
-
جهد کن تا سنگیت کمتر شود ** تا به لعلی سنگ تو انور شود
- Çalış da taşlığın azalsın, laal ol da taşın nurlansın.
-
صبر کن اندر جهاد و در عنا ** دم به دم میبین بقا اندر فنا 2040
- Savaşta, zahmet çekmede sabırlı ol da anbean yoklukta varlık bul.
-
وصف سنگی هر زمان کم میشود ** وصف لعلی در تو محکم میشود
- Sende her zaman taşlık sıfatı azalsın, laal sıfatı kuvvetlensin.
-
وصف هستی میرود از پیکرت ** وصف مستی میفزاید در سرت
- Bedenden varlık sıfatı gitsin, başındaki sarhoşluk çoğalsın.
-
سمع شو یکبارگی تو گوشوار ** تا ز حلقهی لعل یابی گوشوار
- Kulak gibi tamamı ile kulak ol da sana laal küpe takılsın.
-
همچو چه کن خاک میکن گر کسی ** زین تن خاکی که در آبی رسی
- Kuyu kazan adam gibi sen de adamsan su bedenin kuyusunu kaz da suya ulaş.
-
گر رسد جذبهی خدا آب معین ** چاه ناکنده بجوشد از زمین 2045
- Fakat duru suyun rabbinden bir cezbe gelirse kuyu kazmadan da su, yerden fışkırır.
-
کار میکن تو بگوش آن مباش ** اندک اندک خاک چه را میتراش
- Yalnız sen buna kulak asma da kazmaya savaş. Yavaş,yavaş kuyunun toprağını deş derinleştir.
-
هر که رنجی دید گنجی شد پدید ** هر که جدی کرد در جدی رسید
- Kim zahmet çekerse defineyi elde eder. Kim çalışır çabalarsa devlete ulaşır.
-
گفت پیغمبر رکوعست و سجود ** بر در حق کوفتن حلقهی وجود
- Peygamber, Rukü ve secde varlık halkasını Tanrı kapısına vurmaktır dedi.