تا به دیوار بلا ناید سرش ** نشنود پند دل آن گوش کرش
Bu çeşit adam, başını bela duvarına çarpmadıkça kulağı sağırdır, gönlün öğüdünü duymaz.
کودکان را حرص گوزینه و شکر ** از نصیحتها کند دو گوش کر
Helva ve şeker hırsı çocukların iki kulağını sağır eder, öğütleri duymaz.
چونک دردت دنبلش آغاز شد ** در نصیحت هر دو گوشش باز شد 2065
Fakat çıban çıkarmaya başladı mı kulakları açılır, öğütleri dinler.
حجره را با حرص و صدگونه هوس ** باز کردند آن زمان آن چند کس
O birkaç kişi yüzlerce hırsla, yüzlerce hevesle odanın kapısını açtılar.
اندر افتادند از در ز ازدحام ** همچو اندر دوغ گندیده هوام
Kokmuş ayrana üşüsen, ayranın içine düşen sinekler gibi birbirlerini çiğneyerek odaya girdiler.
عاشقانه در فتد با کر و فر ** خورد امکان نی و بسته هر دو پر
Sinekler de ayrana debdebeyle ve koşa,koşa atılırlar ama içine düştüler mi içmelerine imkan bulunmaz, iki kanatları da ıslanır kala kalırlar.
بنگریدند از یسار و از یمین ** چارقی بدریده بود و پوستین
Onlar da içeri girip sağa, sola bakındılar. Fakat odada bir yırtık çarıkla bir eski kürkten başka bir şey yoktu.
باز گفتند این مکان بینوش نیست ** چارق اینجا جز پی روپوش نیست 2070
Tekrar burası boş olamaz. Bu çarık, işi gizlemek için konmuş.
هین بیاور سیخهای تیز را ** امتحان کن حفره و کاریز را
Keskin kazmalar getirelim de yeri kazalım dediler.
هر طرف کندند و جستند آن فریق ** حفرهها کردند و گوهای عمیق
Her tarafı kazdılar estiler. Delikler açtılar, derin,derin çukurlar kazdılar.
حفرههاشان بانگ میداد آن زمان ** کندههای خالییم ای کندگان
Çukurları kazarlarken o çukurlar, onlara, a kazıcılar, bizde bir şey yok diyordu.
زان سگالش شرم هم میداشتند ** کندهها را باز میانباشتند
Nihayet bir şey bulamayınca bu zandan utandılar, çukurları doldurmaya koyuldular.
بیعدد لا حول در هر سینهای ** مانده مرغ حرصشان بیچینهای 2075
Her biri sayısız Lahavle okumaktaydı. Tamah kuşları gıdasız kalmıştı.
زان ضلالتهای یاوهتازشان ** حفرهی دیوار و در غمازشان
Duvarın, kapının yarıkları, delikleri, onların o beyhude sapıklığına şahitti.
ممکن اندای آن دیوار نی ** با ایاز امکان هیچ انکار نی
Sanki duvar değildi, inkar edememeleri için Eyaz’ın huzurunda onlar aleyhinde birer tanıktı.
گر خداع بیگناهی میدهند ** حایط و عرصه گواهی میدهند
Suçsuz birisine bir töhmet atıldı mı duvar ve ören tanıklık verir.
باز میگشتند سوی شهریار ** پر ز گرد و روی زرد و شرمسار
Hasılı üstleri, basları tozla toprakla dolu, yüzleri sapsarı utanmış bir halde Padişahın huzuruna vardılar.
بازگشتن نمامان از حجرهی ایاز به سوی شاه توبره تهی و خجل همچون بدگمانان در حق انبیا علیهمالسلام بر وقت ظهور برائت و پاکی ایشان کی یوم تبیض وجوه و تسود وجوه و قوله تری الذین کذبوا علی الله وجوههم مسودة
Kovucuların, Eyaz'ın odasından torbaları boş, utanmış olarak Padişahın huzuruna gelmeleri, Nitekim "O gün bir gündür ki yüzler ağarır o gün, yüzler kararır" ve "Tanrıya yalan isnad edenleri görürsün ki yüzleri kapkara olmuş" ayetleri hükmünce peygamberlerin kötülükten ari ve tertemiz oldukları anlaşılınca onlar hakkında kötü düşüncelere saplananlar da utanırlar.
شاه قاصد گفت هین احوال چیست ** که بغلتان از زر و همیان تهیست 2080
Padişah mahsustan fikrini gizleyerek onlara “Hayrola koltuklarınızda ne altın var, ne torba.