English    Türkçe    فارسی   

5
2244-2268

  • چون خدا از خود سال و کد کند  ** پس دعای خویش را چون رد کند 
  • Tanrı, kendisinden bir şey isterse kendi isteğini nasıl reddeder?
  • یک سبب انگیخت صنع ذوالجلال  ** که رهانیدش ز نفرین و وبال  2245
  • Ululuk ıssı Tanrı, onu bu lanetleme işten, bu vebalden kurtarmak için bir sebep halketti.
  • اندر آن حمام پر می‌کرد طشت  ** گوهری از دختر شه یاوه گشت 
  • Nasuh, hamamda tası doldururken padişahın kızının bir incisi kayboldu.
  • گوهری از حلقه‌های گوش او  ** یاوه گشت و هر زنی در جست و جو 
  • Küpesindeki incilerden biri kayboldu ve bütün kadınlar, o inciyi araştırmaya koyuldular.
  • پس در حمام را بستند سخت  ** تا بجویند اولش در پیچ رخت 
  • Önce herkesin eşyasını araştırmak üzere hamamın kapısını iyice kapattılar.
  • رختها جستند و آن پیدا نشد  ** دزد گوهر نیز هم رسوا نشد 
  • Herkesin eşyası arandı, inci bulunmadığı gibi inciyi çalan da rezil olmadı.
  • پس به جد جستن گرفتند از گزاف  ** در دهان و گوش و اندر هر شکاف  2250
  • Bunun üzerine bu üstün körü işi bırakıp herkesin ağzını, kulağını, vücudundaki bütün delikleri adamakıllı aramaya koyuldular.
  • در شکاف تحت و فوق و هر طرف  ** جست و جو کردند دری خوش صدف 
  • O sedefi güzel inciyi altta, üstte her yanda araştırmaya başladılar.
  • بانگ آمد که همه عریان شوید  ** هر که هستید ار عجوز و گر نوید 
  • Hepiniz soyunun, ihtiyar genç herkes anadan doğma soyunsun diye bağırıldı.
  • یک به یک را حاجبه جستن گرفت  ** تا پدید آید گهردانه‌ی شگفت 
  • Sultanın hizmetçileri, o değerli inciyi bulmak için bir bir, herkesi aramaya başladılar.
  • آن نصوح از ترس شد در خلوتی  ** روی زرد و لب کبود از خشیتی 
  • Nasuh, korkusundan tenha bir yere çekildi. Yüzü, korkusundan sapsarı olmuştu, dudakları gövermişti.
  • پیش چشم خویش او می‌دید مرگ  ** رفت و می‌لرزید او مانند برگ  2255
  • Ölümünü gözünün önünde görüyor, gazel yaprağı gibi tirtir titriyordu.
  • گفت یارب بارها برگشته‌ام  ** توبه‌ها و عهدها بشکسته‌ام 
  • Dedi ki: Yarabbi, nice defalar tövbeler ettim; ahtlar ettim, sonra onları bozdum.
  • کرده‌ام آنها که از من می‌سزید  ** تا چنین سیل سیاهی در رسید 
  • Ben, bana lâyık olanları yaptım. Sonunda da işte bu kara sel, gelip çattı.
  • نوبت جستن اگر در من رسد  ** وه که جان من چه سختیها کشد 
  • Arama nöbeti bana gelirse eyvah bana! Kim bilir neler çekecek, ne güçlüklere düşeceğim?
  • در جگر افتاده‌استم صد شرر  ** در مناجاتم ببین بوی جگر 
  • Ciğerime yüzlerce kor düştü. Münacatımdaki ciğer kokusuna bak.
  • این چنین اندوه کافر را مباد  ** دامن رحمت گرفتم داد داد  2260
  • Böyle bir keder, böyle bir gam, kâfirde bile olmasın. Rahmet eteğine sarıldım, medet medet!
  • کاشکی مادر نزادی مر مرا  ** یا مرا شیری بخوردی در چرا 
  • Keşke anam, beni doğurmasaydı, yahut da beni bir aslan paralasaydı.
  • ای خدا آن کن که از تو می‌سزد  ** که ز هر سوراخ مارم می‌گزد 
  • Tanrım, sana düşeni yap. Beni, her delikten bir yılan sokmada.
  • جان سنگین دارم و دل آهنین  ** ورنه خون گشتی درین رنج و حنین 
  • Ne de taş gibi bir canım, ne de demir gibi bir yüreğim varmış. Yoksa bu dertle çoktan erir, kan kesilirdim.
  • وقت تنگ آمد مرا و یک نفس  ** پادشاهی کن مرا فریاد رس 
  • Vaktim daraldı, bir an içinde feryadıma yetiş, padişahlık et.
  • گر مرا این بار ستاری کنی  ** توبه کردم من ز هر ناکردنی  2265
  • Beni bu sefer de korur, suçumu örtersen ne olur? Her türlü yapılmıyacak işlerden tövbe ettim.
  • توبه‌ام بپذیر این بار دگر  ** تا ببندم بهر توبه صد کمر 
  • Bu sefer de tövbemi kabul et de tövbemde durmak için yüzlerce kemer bağlanayım.
  • من اگر این بار تقصیری کنم  ** پس دگر مشنو دعا و گفتنم 
  • Bu sefer de kusurda bulunursam artık duamı ve sözümü dinleme.
  • این همی زارید و صد قطره روان  ** که در افتادم به جلاد و عوان 
  • Hem böyle söylenip titremede, hem katra katra gözyaşları dökmede, hem de cellâtların, hain kişilerin ellerine düştüm diye feryadetmedeydi.