-
بد گمان بردیم و کن ما را حلال ** گوشت تو خوردیم اندر قیل و قال
- Senden şüphe ettik, hakkını helâl et. Dedikoduda bulunduk, âdeta etini yedik diyorlardı.
-
زانک ظن جمله بر وی بیش بود ** زانک در قربت ز جمله پیش بود
- Çünkü o, yakınlıkta herkesten ön olduğu için herkes daha ziyade ondan şüphe etmişti.
-
خاص دلاکش بد و محرم نصوح ** بلک همچون دو تنی یک گشته روح 2295
- Nasuh, has tellâktı, mahremdi. Hattâ sultanla ruhları birdi, bedenleri ayrı.
-
گوهر ار بردست او بردست و بس ** زو ملازمتر به خاتون نیست کس
- Sultana ondan yakın bir kadın yok. İnciyi aşırdıysa o aşırmıştır.
-
اول او را خواست جستن در نبرد ** بهر حرمت داشتش تاخیر کرد
- Önce onu aramalı demişlerdi ama yine de hürmet ettiklerinden sona bırakmışlar;
-
تا بود کان را بیندازد به جا ** اندرین مهلت رهاند خویش را
- Aldıysa biraz mühlet vermiş olalım da bir yere atsın bari, fikrine düşmüşlerdi.
-
این حلالیها ازو میخواستند ** وز برای عذر برمیخاستند
- Onun için ondan helâllik diliyorlardı, mazeret getirip duruyorlardı.
-
گفت بد فضل خدای دادگر ** ورنه زآنچم گفته شد هستم بتر 2300
- Nasuh, "Bu bana Tanrı'nın lûtfu, ihsanı. Yoksa dediğinizden beterim ben.
-
چه حلالی خواست میباید ز من ** که منم مجرمتر اهل زمن
- Benden helâllik dilemeye hacet yok. Çünkü ben, zamane halkının en suçlusuyum.
-
آنچ گفتندم ز بد از صد یکیست ** بر من این کشفست ار کس را شکیست
- Bana söylediğiniz kötülükler, bendeki kötülüğün yüzde biridir. Bunda şüphe eden olabilir, fakat bence apaçıktır bu.
-
کس چه میداند ز من جز اندکی ** از هزاران جرم و بد فعلم یکی
- Kim bende birazcık kötülük biliyorsa muhakkak o bildiği şey, binlerce kötü suçumdan, binlerce pis işimden biridir.
-
من همی دانم و آن ستار من ** جرمها و زشتی کردار من
- Suçlarımı ve kütü hareketlerimi bir ben bilirim, bir de onları örten Tanrım.
-
اول ابلیسی مرا استاد بود ** بعد از آن ابلیس پیشم باد بود 2305
- Önce iblis bana hocalık etti ama sonradan o bile gözümde bir yelden ibaret oldu.
-
حق بدید آن جمله را نادیده کرد ** تا نگردم در فضیحت رویزرد
- Yaptıklarımın hepsini Tanrı gördü de göstermedi, bu suretle de kötülükle yüzümü sarartmadı.
-
باز رحمت پوستین دوزیم کرد ** توبهی شیرین چو جان روزیم کرد
- Sonra da yine Tanrı rahmeti, kürkümü dikti, canıma can gibi tatlı tövbeyi nasibetti.
-
هر چه کردم جمله ناکرده گرفت ** طاعت ناکرده آورده گرفت
- Ne yaptıysam yapmadım saydı, bulunmadığım ibadetleri yapmışım farzetti.
-
همچو سرو و سوسنم آزاد کرد ** همچو بخت و دولتم دلشاد کرد
- Beni selvi ve süsen gibi azadetti. Bahtım, devletim gibi gönlüm de açıldı.
-
نام من در نامهی پاکان نوشت ** دوزخی بودم ببخشیدم بهشت 2310
- Adımı temizler defterine yazdı. Cehennemliktim, bana cenneti bağışladı.
-
آه کردم چون رسن شد آه من ** گشت آویزان رسن در چاه من
- Ah ettim, ahım bir ipe döndü, düştüğüm kuyuya sarktı.
-
آن رسن بگرفتم و بیرون شدم ** شاد و زفت و فربه و گلگون شدم
- O ipe sarıldım, dışarı çıktım. Neşelendim, ferahladım, semirdim, benzim kırmızılaştı.
-
در بن چاهی همیبودم زبون ** در همه عالم نمیگنجم کنون
- Kuyunun dibinde zebun bir haldeydim, şimdi bütün âleme sığmıyorum.
-
آفرینها بر تو بادا ای خدا ** ناگهان کردی مرا از غم جدا
- Şükürler olsun sana yarabbi. Beni ansızın gamdan kurtardın.
-
گر سر هر موی من یابد زبان ** شکرهای تو نیاید در بیان 2315
- Tenimin her kılında bir dil olsa da hepsiyle sana şükretmeye kalkışsam yine şükründen âcizim.
-
میزنم نعره درین روضه و عیون ** خلق را یا لیت قومی یعلمون
- Şu bahçede, şu ırmakların kıyısında halka "Keşke kavmim bilseydi, Tanrı beni ne yüzden yarlığadı" diye nara atmaktayım dedi.
-
باز خواندن شهزاده نصوح را از بهر دلاکی بعد از استحکام توبه و قبول توبه و بهانه کردن او و دفع گفتن
- Sultanın, Nasuh'u tövbesinden ve tövbesinin kabul edilmesinden sonra tekrar tellâklığa çağırması, ve onun bahaneler bularak gitmemesi
-
بعد از آن آمد کسی کز مرحمت ** دختر سلطان ما میخواندت
- Ondan sonra birisi gelip Nasuh'a iltifat ederek dedi ki: Padişahımızın kızı, seni çağırıyor.