اندکی من میخورم باقی شما ** من سبب باشم شما را در نوا
Birazcığını ben yiyeyim, geri kalanını siz yersiniz. Ben de bu suretle sizin gıdalanmanıza sebep olayım.
یا خری یا گاو بهر من بجوی ** زان فسونهایی که میدانی بگوی
Benim için ya bir eşek ara, ya bir öküz. Ne bulursan ona, o bildiğin afsunlardan oku,
از فسون و از سخنهای خوشش ** از سرش بیرون کن و اینجا کشش
Onu afsunlarla, güzel sözlerle aldat, buraya çek, getir diye emir verdi.
تشبیه کردن قطب کی عارف واصلست در اجری دادن خلق از قوت مغفرت و رحمت بر مراتبی کی حقش الهام دهد و تمثیل بشیر که دد اجری خوار و باقی خوار ویند بر مراتب قرب ایشان بشیر نه قرب مکانی بلک قرب صفتی و تفاصیل این بسیارست والله الهادی
Tanrı ilhamiyle, mertebelere göre halka yargılanma ve rahmet gıdasından ecir verme bakımından Tanrı'ya vâsıl olan kutup, aslana benzer. Başka canavarlar da onun artıklarını yeyip doyarlar. Fakat onların aslana yakınlıkları, mekân bakımından değil, sıfat bakımındandır. Bunun tafsilleri, çoktur, doğru yola götüren, Tanrı'dır
قطب شیر و صید کردن کار او ** باقیان این خلق باقیخوار او
Kutup aslandır, işi de avlanmakdır. Bu halkın artakalanları, onun artıklarını yerler.
تا توانی در رضای قطب کوش ** تا قوی گردد کند صید وحوش 2340
Kudretin yettikçe kutbun rızasına çalış da o kuvvetlensin, vahşi hayvanları avlasın.
چو برنجد بینوا مانند خلق ** کز کف عقلست جمله رزق حلق
Onun, halk gibi kuvvetsiz kalması caiz mi? Bütün boğazlara giren rızık, aklın elinden verilir.
زانک وجد حلق باقی خورد اوست ** این نگه دار ار دل تو صیدجوست
Çünkü halkın bulabildiği şey, ancak onun artığıdır. Senden av isterse bunu gözet.
او چو عقل و خلق چون اعضا و تن ** بستهی عقلست تدبیر بدن
O, akıl gibidir. Halksa bedendeki uzuvlara benzer. Bedenin tedbiri, akla bağlıdır.
ضعف قطب از تن بود از روح نی ** ضعف در کشتی بود در نوح نی
Kutbun zayıflaması, ten cihetinden olur. ruh cihetinden değil. Gemi zayıflar. Nuh zayıflamaz.
قطب آن باشد که گرد خود تند ** گردش افلاک گرد او بود 2345
Kutup, o kimsedir ki kendi etrafında döner dolaşır. Göklerse onun etrafında döner.
یاریی ده در مرمهی کشتیاش ** گر غلام خاص و بنده گشتیاش
Gemisini tamir hususunda ona yardım et. has bir kul, tam bir köle olduysan buna çalış.
یاریت در تو فزاید نه اندرو ** گفت حق ان تنصروا الله تنصروا
Ona yardım edersen bu yardım sana yarar, ona değil- Tanrı "Tanrıya yardım ederseniz yardıma nail olursunuz" buyurdu.
همچو روبه صید گیر و کن فداش ** تا عوض گیری هزاران صید بیش
Tilki gibi av avla da ona feda et. Bu suretle o verdiğin avın binlerce mislini karşılık olarak al.
روبهانه باشد آن صید مرید ** مرده گیرد صید کفتار مرید
Müridin avlanması tilkicesine olur. İnatçı sırtlan, ölü hayvan avlar.
مرده پیش او کشی زنده شود ** چرک در پالیز روینده شود 2350
Onun önüne ölüyü getirsen o ölü dirilir. Bostana dökülen gübre, mahsulü geliştirir.
گفت روبه شیر را خدمت کنم ** حیلهها سازم ز عقلش بر کنم
Tilki, aslana emriniz baş üstüne. Hileler düzeyim, aklını başından alayım, istediğin gibi hizmette bulunayım.
حیله و افسونگری کار منست ** کار من دستان و از ره بردنست
Hile ve afsun benim isimdir. İşim gücüm, masal söylemeden, halkı yoldan çıkarmadan ibarettir dedi.
از سر که جانب جو میشتافت ** آن خر مسکین لاغر را بیافت
Dağ başından dereye doğru koşmaya başladı. Derken o yoksul ve zayıf eşeği buldu.
پس سلام گرم کرد و پیش رفت ** پیش آن ساده دل درویش رفت
Candan bir selâm verip yanına gitti, o saf yoksulun yanına vardı.
گفت چونی اندرین صحرای خشک ** در میان سنگ لاخ و جای خشک 2355
Dedi ki: Bu kuru ovada ne âlemdesin? Bu çorak kayalıklarda ne yapıyorsun?
گفت خر گر در غمم گر در ارم ** قسمتم حق کرد من زان شاکرم
Eşek dedi ki: İster gamda olayım, ister cennette. Kısmetimi Tanrı veriyor, ona şükretmedeyim.
شکر گویم دوست را در خیر و شر ** زانک هست اندر قضا از بد بتر
Dosta hayır zamanında da şükrederim, şer zamanında da. Çünkü kaza ve kaderde beterin beteri var.
Mademki rızkı taksim eden o, şikâyet küfürdür. Sabır gerektir. Sabır genişliğe ulaşmanın anahtarıdır.
غیر حق جمله عدواند اوست دوست ** با عدو از دوست شکوت کی نکوست
Tanrıdan başka herkes düşmandır, dost odur. Şu halde dosttan düşmana şikâyetlenmek iyi bir şey mi?
تا دهد دوغم نخواهم انگبین ** زانک هر نعمت غمی دارد قرین 2360
Bana ayran verirse bal istemem. Çünkü her nimetin bir gamı vardır.
حکایت دیدن خر هیزمفروش با نوایی اسپان تازی را بر آخر خاص و تمنا بردن آن دولت را در موعظهی آنک تمنا نباید بردن الا مغفرت و عنایت و هدایت کی اگر در صد لون رنجی چون لذت مغفرت بود همه شیرین شود باقی هر دولتی کی آن را ناآزموده تمنی میبری با آن رنجی قرینست کی آن را نمیبینی چنانک از هر دامی دانه پیدا بود و فخ پنهان تو درین یک دام ماندهای تمنی میبری کی کاشکی با آن دانهها رفتمی پنداری کی آن دانهها بیدامست
Oduncunun eşeği, has ahırdaki arap atlarının şevketini görünce o devleti dilemesi, bu hikâye münasebetiyle de yargılanma ve inayetten başka bir şey istemenin doğru olmadığı. Çünkü yüz çeşit zahmet, yargılanma lezzeti gibi olsa o zahmetlerin hepsi de atlıdır. Fakat denenmiyen devleti istersen o devletin bir de zahmeti vardır, sen onu göremezsin. Nitekim her tuzakta tane görünür, tuzak görünmez. Sense şu bir tek tuzağa tutulmuşsun, o tanelerin hep senin olmasını ister keşke oraya varsam onların hepsini toplasam dersin. Sanırsın ki o taneler, tuzaksızdır.