-
گر دلیلت هست اندر فعل آر ** تیغ چوبین را بدان کن ذوالفقار
- Delilin varsa meydana çıkar da tahta kılıcı bile o delille Zülfikar haline getir.
-
آن دلیلی که ترا مانع شود ** از عمل آن نقمت صانع بود
- Bir delil, seni amelden alıkorsa o Tanrının gazabıdır.
-
خایفان راه را کردی دلیر ** از همه لرزانتری تو زیر زیر
- Yolda korkanları kuvvetli bir hale getirdin ama sen hepsinden fazla korkmada, hepsinden ziyade tirtir titremedesin.
-
بر همه درس توکل میکنی ** در هوا تو پشه را رگ میزنی
- Herkese Tanrı'ya dayanma dersi veriyorsun ama hırsından havadaki sivrisineğin damarını sormadasın.
-
ای مخنث پیش رفته از سپاه ** بر دروغ ریش تو کیرت گواه 2510
- A oğlan, askerin önünde gidiyorsun ama bıyığının yalancılığına aletin tanıklık vermede.
-
چون ز نامردی دل آکنده بود ** ریش و سبلت موجب خنده بود
- Gönül, namertlikle dolu olduktan sonra sakalınla, bıyığına, ancak gülünür.
-
توبهای کن اشک باران چون مطر ** ریش و سبلت را ز خنده باز خر
- Yağmur gibi gözyaşları dökerek tövbe et de bıyık ve sakalını, alay mevzuu olmadan kurtar.
-
داروی مردی بخور اندر عمل ** تا شوی خورشید گرم اندر حمل
- Erlik ilâcını kullan da hamel burcundaki kızgın güneşe dön.
-
معده را بگذار و سوی دل خرام ** تا که بیپرده ز حق آید سلام
- Mideyi bırak, gönül tarafına salın. Salın da Tanrıdan sana perdesiz bir selâm gelsin.
-
یک دو گامی رو تکلف ساز خوش ** عشق گیرد گوش تو آنگاه کش 2515
- Kendine çekidüzen verecek bir iki adım at da aşk, kulağını tutup seni çeksin.
-
غالب شدن حیلهی روباه بر استعصام و تعفف خر و کشیدن روبه خر را سوی شیر به بیشه
- Eşek, her ne kadar çekindiyse de nihayet tilki üstün oldu, onu aslanın bulunduğu ormana çekti
-
روبه اندر حیله پای خود فشرد ** ریش خر بگرفت و آن خر را ببرد
- Tilki, hilede ayak diredi. Eşeğin sakalını tutup çekti.
-
مطرب آن خانقه کو تا که تفت ** دف زند که خر برفت و خر برفت
- Nerde o tekkenin ilâhicisi ki hararetle defe vurup "Eşek gitti, eşek gitti" desin?
-
چونک خرگوشی برد شیری به چاه ** چون نیارد روبهی خر تا گیاه
- Bir tavşan bile aslanı kuyuya sürüklerse bir tilki, eşeği çayırlığa nasıl sürüklemez?
-
گوش را بر بند و افسونها مخور ** جز فسون آن ولی دادگر
- Kulağını tıka da o ihsan ve lütuf sahibi velinin afsunundan başka bir afsun okuma.
-
آن فسون خوشتر از حلوای او ** آنک صد حلواست خاک پای او 2520
- Onun afsunu helvadan da tatlıdır. Hattâ o öyle bir erdir ki ayağının bastığı toprak, yüzlerce helvaya değer.
-
خنبهای خسروانی پر ز می ** مایه برده از می لبهای وی
- Şarapla dolu koca küpler, onun dudaklarındaki şaraptan mayalanmıştır.
-
عاشق می باشد آن جان بعید ** کو می لبهای لعلش را ندید
- Ondan uzakta kalan can, lâ'al dudaklardaki şarabı görmediği için şaraba âşıktır.
-
آب شیرین چون نبیند مرغ کور ** چون نگردد گرد چشمهی آب شور
- Kör kuş, tatlı suyu görmemiş, kara ve acı suyun etrafında dönüp dolaşmasın!
-
موسی جان سینه را سینا کند ** طوطیان کور را بینا کند
- Can Musası, gönlü Sina haline getirir, kör dudu kuşlarının gözlerini açar.
-
خسرو شیرین جان نوبت زدست ** لاجرم در شهر قند ارزان شدست 2525
- Can Şirininin Hüsrev'i nöbet urmuştur. Şehirde şeker ucuzlamıştır.
-
یوسفان غیب لشکر میکشند ** تنگهای قند و شکر میکشند
- Gayp Yusufları ordularını çekmede, şeker denklerini getirmede.
-
اشتران مصر را رو سوی ما ** بشنوید ای طوطیان بانگ درا
- Mısır'dan gelen develerin yüzü bizim tarafa yönelmiş, ey dudu kuşları, şenlik seslerini duyun!
-
شهر ما فردا پر از شکر شود ** شکر ارزانست ارزانتر شود
- Şehrimiz, yarın şekerle dolacak. Şeker zaten ucuz ama daha da ucuzlayacak.
-
در شکر غلطید ای حلواییان ** همچو طوطی کوری صفراییان
- Ey tatlı sevenler, şekerlere bulanın, sofrası olanların körlüklerine rağmen dudu gibi şekerlere bakın.
-
نیشکر کوبید کار اینست و بس ** جان بر افشانید یار اینست و بس 2530
- Şeker kamışını dövün, iş ancak bundan ibaret Canlar feda edin, işte sevgili!