-
فعل و قول اظهار سرست و ضمیر ** هر دو پیدا میکند سر ستیر
- Söz ve iş, içtekini, sırrı meydana vurmaktadır. Her ikisi, gizli sırrı meydana çıkarır.
-
چون گواهت تزکیه شد شد قبول ** ورنه محبوس است اندر مول مول
- Tanığın tezkiye edildi mi kabul olunur, yoksa yerinde sayar emekler durur.
-
تا تو بستیزی ستیزند ای حرون ** فانتظرهم انهم منتظرون 260
- A inatçı, sen inat ettikçe onlar da ederler. “Sen onları bekleyedur onlar da bekliyorlar!..
-
عرضه کردن مصطفی علیهالسلام شهادت را بر مهمان خویش
- Mustafa aleyhisselam’ın konuğuna şahadeti arzetmesi
-
این سخن پایان ندارد مصطفی ** عرضه کرد ایمان و پذرفت آن فتی
- Bu söze son yoktur, Mustafa, ona iman etmesini söyledi, o da kabul etti.
-
آن شهادت را که فرخ بوده است ** بندهای بسته را بگشوده است
- O kutlu şahadet bağlanmış düğümleri çözdü.
-
گشت مؤمن گفت او را مصطفی ** که امشبان هم باش تو مهمان ما
- İmana geldi. Mustafa ona dedi ki: Bu gece de bizim konuğumuz ol.
-
گفت والله تا ابد ضیف توم ** هر کجا باشم بهر جا که روم
- Adam vallahi dedi, ebedi olarak senin konuğunum. Nerede olursam olayım, nereye gidersem gideyim sana misafirim.
-
زنده کرده و معتق و دربان تو ** این جهان و آن جهان بر خوان تو 265
- Beni dirilttin, senin azatlın, senin kapıcınım. Bu alemde senin sofranın başında, o alem de.
-
هر که بگزیند جزین بگزیده خوان ** عاقبت درد گلویش ز استخوان
- Bu seçilmiş sofradan başka bir sofra seçen kişinin boğazını, nihayet kemik yırtar deler.
-
هر که سوی خوان غیر تو رود ** دیو با او دان که همکاسه بود
- Kim senin sofrandan başka bir sofraya giderse bil ki Şeytan, onunla bir kâseden yemek yer.
-
هر که از همسایگی تو رود ** دیو بیشکی که همسایهش شود
- Kim senin komşuluğundan kaçarsa şüphe yok ki Şeytan, ona komşu olur.
-
ور رود بیتو سفر او دوردست ** دیو بد همراه و همسفرهی ویست
- Kim sensiz uzak bir yola giderse Şeytan onula yoldaş olur, onunla bir sofraya oturur.
-
ور نشیند بر سر اسپ شریف ** حاسد ماهست دیو او را ردیف 270
- Yüce ve güzel bir ata binse aya haset eder; Şeytan da ona arkadaş olur.
-
ور بچه گیرد ازو شهناز او ** دیو در نسلش بود انباز او
- Nazlı karısı ondan bir çocuk doğursa Şeytan onun soyundan ona ortak kesilir.
-
در نبی شارکهم گفتست حق ** هم در اموال و در اولاد ای شفق
- Allah Kur’anda “Ey Mümin, Şeytana kafirlerin mallarında, evlatlarında ortak ol” buyurmuştur.
-
گفت پیغامبر ز غیب این را جلی ** در مقالات نوادر با علی
- Peygamber bunu Ali’ye değer biçilmez sözleri arasında açıkça söylemiştir.
-
یا رسولالله رسالت را تمام ** تو نمودی همچو شمس بیغمام
- Konuk dedi ki: “Ey Allah elçisi, bulutsuz bir güneş gibi peygamberliği sen tamamladın, apaydın bir hale koydun.
-
این که تو کردی دو صد مادر نکرد ** عیسی از افسونش با عازر نکرد 275
- Senin bu yaptığını iki yüz ana yapamaz. İsa bile bunu Azer’e yapmadı.
-
از تو جانم از اجل نک جان ببرد ** عازر ار شد زنده زان دم باز مرد
- Senin yüzünden canım hemencecik ecelden kurtuldu. Azer de dirildi ama o anda yine öldü.
-
گشت مهمان رسول آن شب عرب ** شیر یک بز نیمه خورد و بست لب
- Arap o gece Peygambere konuk oldu, bir keçiden sağılan sütün yarısını ancak yiyebildi, ağzını silip çekildi.
-
کرد الحاحش بخور شیر و رقاق ** گفت گشتم سیر والله بینفاق
- Peygamber süt iç, yufka ekmeği ye diye ısrar ettiyse de Vallahi dedi, riyasız doydum.
-
این تکلف نیست نی ناموس و فن ** سیرتر گشتم از آنک دوش من
- Bu, ne tekellüf, ne sıkılma, ne de hile. Dün geceden daha ziyade doydum.
-
در عجب ماندند جمله اهل بیت ** پر شد این قندیل زین یک قطره زیت 280
- Bütün ev halkı şaştılar. Bu kandil, şu bir kara zeytin yağı ile nasıl doldu diye hayretlere düştüler.
-
آنچ قوت مرغ بابیلی بود ** سیری معدهی چنین پیلی شود
- Bir ebabil kuşunun gıdası, böyle bir fili nasıl doyurdu dediler.
-
فجفجه افتاد اندر مرد و زن ** قدر پشه میخورد آن پیلتن
- Kadın, erkek, o fil bedenli, bir sineğin yiyeceğini yiyor diye fısıldaşmaya başladılar.