-
چون نباشد نور دل دل نیست آن ** چون نباشد روح جز گل نیست آن
- Bir gönülde gönül nuru olmadı mı o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa o beden, topraktan ibarettir.
-
آن زجاجی کو ندارد نور جان ** بول و قارورهست قندیلش مخوان
- Bir kandilde can nuru yoksa sidikten, pislikten İbarettir. O sırçaya kandil deme artık.
-
نور مصباحست داد ذوالجلال ** صنعت خلقست آن شیشه و سفال 2880
- O sırça, o kap, halkın yapısıdır ama kandilin nuru, ululuk ıssı Tanrı'nın ihsanıdır.
-
لاجرم در ظرف باشد اعتداد ** در لهبها نبود الا اتحاد
- Hâsılı sayı ve çokluk kaplardadır, alevlerdeyse ancak birlik vardır.
-
نور شش قندیل چون آمیختند ** نیست اندر نورشان اعداد و چند
- Bir yere altı tane kandil kosalar nurlarında sayı ve çokluk olmaz.
-
آن جهود از ظرفها مشرک شدهست ** نور دید آن مومن و مدرک شدهست
- O çıfıt, kapları gördü de müşrik oldu. Öbürü de nuru gördü de imana geldi, anlayış sahibi oldu.
-
چون نظر بر ظرف افتد روح را ** پس دو بیند شیث را و نوح را
- Ruh. kaplara baktı mı Şis'le Nuh'u iki görür.
-
جو که آبش هست جو خود آن بود ** آدمی آنست کو را جان بود 2885
- Derenin, suyu varsa deredir. Adam, canı olan adamdır.
-
این نه مردانند اینها صورتند ** مردهی نانند و کشتهی شهوتند
- Bunlar, insan değillerdir, suretten ibarettirler. Bunlar, ekmek ölüsüdürler, şehvet öldürmüştür bunları.
-
حکایت آن راهب که روز با چراغ میگشت در میان بازار از سر حالتی کی او را بود
- Bir hale düşmesi yüzünden gündüzün kandille gezip dolaşan papaz
-
آن یکی با شمع برمیگشت روز ** گرد بازاری دلش پر عشق و سوز
- Birisi, gündüzün, gönlü aşk ve yanışla dolu olarak kandille gezerdi.
-
بوالفضولی گفت او را کای فلان ** هین چه میجویی به سوی هر دکان
- Bir herzevekil ona dedi ki: A adam, kendine gel de öyle her dükkânı arayıp durma.
-
هین چه میگردی تو جویان با چراغ ** در میان روز روشن چیست لاغ
- Aydın günde kandille ne gezip duruyorsun, bu ne saçma şey?
-
گفت میجویم به هر سو آدمی ** که بود حی از حیات آن دمی 2890
- Adam dedi ki: Her yanda adam arıyorum. O nefesle diri olan kimdir?
-
هست مردی گفت این بازار پر ** مردمانند آخر ای دانای حر
- Bir adam, şu pazar, adamla dolu o hür kişi dedi.
-
گفت خواهم مرد بر جادهی دو ره ** در ره خشم و به هنگام شره
- Adam arayan dedi ki: Bu iki yol ağzı ana caddede öfke ve hırs zamanında dayanan bir adam arıyorum.
-
وقت خشم و وقت شهوت مرد کو ** طالب مردی دوانم کو به کو
- Öfke ve şehvet vaktinde kendini tutabilen adam nerde? Bucak, bucak, sokak sokak böyle bir adam arıyorum işte.
-
کو درین دو حال مردی در جهان ** تا فدای او کنم امروز جان
- Nerde âlemde bu iki halde dayanabilen bir adam ki bugün ona canımı feda edeyim.
-
گفت نادر چیز میجویی ولیک ** غافل از حکم و قضایی بین تو نیک 2895
- Bunu duyan, nadir bulunur bir şey arıyorsun, fakat kaza ve kaderden gafilsin dedi iyi bak.
-
ناظر فرعی ز اصلی بیخبر ** فرع ماییم اصل احکام قدر
- Sen, fer'e bakıyorsun; asıldan haberin bile yok. Biz fer'iz, asıl olan kader hükümleridir.
-
چرخ گردان را قضا گمره کند ** صدعطارد را قضا ابله کند
- Kaza ve kader, dönüp duran gökyüzünün bile yolunu kaybeder. Yüzlerce Utarid'i kaza ve kader, aptallaştırır.
-
تنگ گرداند جهان چاره را ** آب گرداند حدید و خاره را
- Çare âlemini daraltır, demirle mermeri bile eritir, su haline getirir.
-
ای قراری داده ره را گام گام ** خام خامی خام خامی خام خام
- Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
-
چون بدیدی گردش سنگ آسیا ** آب جو را هم ببین آخر بیا 2900
- Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör.
-
خاک را دیدی برآمد در هوا ** در میان خاک بنگر باد را
- Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.
-
دیگهای فکر میبینی به جوش ** اندر آتش هم نظر میکن به هوش
- Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.