-
ای قراری داده ره را گام گام ** خام خامی خام خامی خام خام
- Ey bu yolu adım adım adımlamaya karar veren kişi, sen hamın hamısın, hamın hamısın, hamın hamı!
-
چون بدیدی گردش سنگ آسیا ** آب جو را هم ببین آخر بیا 2900
- Değirmen taşının dönüşünü gördün, bari gel de dereyi de gör.
-
خاک را دیدی برآمد در هوا ** در میان خاک بنگر باد را
- Toprağı, tozu havalanmış görmedesin, toprağın arasında yeli de gör.
-
دیگهای فکر میبینی به جوش ** اندر آتش هم نظر میکن به هوش
- Düşünce kaplarını kaynar görmedesin, aklın başına devşir de ateşe de bak.
-
گفت حق ایوب را در مکرمت ** من بهر موییت صبری دادمت
- Tanrı, Eyyub'a ihsanlarını söylerken ben, senin her kılına bir sabır verdim dedi.
-
هین به صبر خود مکن چندین نظر ** صبر دیدی صبر دادن را نگر
- Kendine gel de sabrına bu kadar bakma. Sabrı gördün, sabır vereni de gör.
-
چند بینی گردش دولاب را ** سر برون کن هم ببین تیز آب را 2905
- Dolabın dönüşünü ne vakte dek göreceksin? Başını çevir de hızlı ve coşkun coşkun akan suyu da gör.
-
تو همیگویی که میبینم ولیک ** دید آن را بس علامتهاست نیک
- Görüyorum deyip duruyorsun ama onu .görmenin birçok ayan beyan nişaneleri vardır.
-
گردش کف را چو دیدی مختصر ** حیرتت باید به دریا در نگر
- Şöyle denizin köpüğünü görüverdin mi hayran olman lâzım ki denizi de göresin.
-
آنک کف را دید سر گویان بود ** وانک دریا دید او حیران بود
- Köpüğü gören, sırlar söyler. Fakat denizi gören şaşırır kalır.
-
آنک کف را دید نیتها کند ** وانک دریا دید دل دریا کند
- Köpüğü gören, niyetlerde bulunur; denizi gören, gönlünü deniz haline getirir.
-
آنک کفها دید باشد در شمار ** و آنک دریا دید شد بیاختیار 2910
- Köpükleri gören, onları sayar döker. Denizi görenin irade ve ihtiyarı kalmaz.
-
آنک او کف دید در گردش بود ** وانک دریا دید او بیغش بود
- Köpüğü gören dönüp dolaşmaya düşer. Denizi görende hiçbir gıllügiş kalmaz.
-
دعوت کردن مسلمان مغ را
- Müslümanın bir Mecusiyi dine davet etmesi. Şeytanın, Tanrı kapısındaki hali
-
مر مغی را گفت مردی کای فلان ** هین مسلمان شو بباش از مومنان
- Bir adam, Mecusinin birine, yahu, gel de müslüman ol, müslümanlar arasına karış dedi.
-
گفت اگر خواهد خدا مومن شوم ** ور فزاید فضل هم موقن شوم
- Mecusi dedi ki: Tanrı dilerse imana gelirim, ihsanını çoğaltırsa yakın elde ederim dedi.
-
گفت میخواهد خدا ایمان تو ** تا رهد از دست دوزخ جان تو
- Müslüman dedi ki: Tanrı, senin imana gelmeni canını cehennemden kurtarmak diler.
-
لیک نفس نحس و آن شیطان زشت ** میکشندت سوی کفران و کنشت 2915
- Ama kötü nefsin, o çirkin Şeytanın seni küfür tarafının, kilisenin bulunduğu yere çekmektedir.
-
گفت ای منصف چو ایشان غالباند ** یار او باشم که باشد زورمند
- Mecusi, ey insaf sahibi dedi, mademki onlar üstün, ben de güçlü kuvvetli, olana dost olurum.
-
یار آن تانم بدن کو غالبست ** آن طرف افتم که غالب جاذبست
- Üstün olana dost olabilir, beni daha fazla ve kuvvetle çekenin bulunduğu yere gidebilirim.
-
چون خدا میخواست از من صدق زفت ** خواست او چه سود چون پیشش نرفت
- Tanrı, benden adamakıllı öz doğruluğu istiyormuş. Dileği yerine gelmedikten sonra ne fayda?
-
نفس و شیطان خواست خود را پیش برد ** وآن عنایت قهر گشت و خرد و مرد
- Nefis ve Şeytan, kendi dileğini yürüttükten sonra Tanrı inayeti kahroldu, paramparça oldu demektir
-
تو یکی قصر و سرایی ساختی ** اندرو صد نقش خوش افراختی 2920
- Sen bir köşk, bir saray yaparsın. Onu yüzlerce nakışlarla, resimlerle bezersin.
-
خواستی مسجد بود آن جای خیر ** دیگری آمد مر آن را ساخت دیر
- Sen Onun bir hayır yurdu, bir mescit olmasını istersin ama başka biri çıkar gelir, orayı kilise, manastır yapar.
-
یا تو بافیدی یکی کرباس تا ** خوش بسازی بهر پوشیدن قبا
- Yahut da sen bir kumaş dokur, ondan giyinmek için kendine bir kaftan yapmak istersin.
-
تو قبا میخواستی خصم از نبرد ** رغم تو کرباس را شلوار کرد
- Sen kaftan istersin ama düşman, inadı yüzünden senin rağmine o kumaştan bir şalvar yapar.