Kimse, bu delille seni mazur görmedikten sonra artık bu delil, seni cellâdın elinden kurtarmaz.
پس بدین داور جهان منظوم شد ** حال آن عالم همت معلوم شد
Alem böyle kurulmuş, böyle gider. Bu âlemi gördün ya, o âlemin hali de artık sana malűm oldu demektir.
حکایت هم در جواب جبری و اثبات اختیار و صحت امر و نهی و بیان آنک عذر جبری در هیچ ملتی و در هیچ دینی مقبول نیست و موجب خلاص نیست از سزای آن کار کی کرده است چنانک خلاص نیافت ابلیس جبری بدان کی گفت بما اغویتنی والقلیل یدل علی الکثیر
Cebrîye cevap, ihtiyarı ispat, emir ve nehyin doğruluğu, cebrînin getirdiği özrün hiçbir şeriat ve dinde makbul olmayışı ve onu, yaptığı işin cezasından kurtarmayacağı, nitekim Cebrî İblis'in "Rabbim, beni sen azdırdın" sözünün de kabul edilmediği hakkında hikâye. Az, çoğa delâlet eder.
آن یکی میرفت بالای درخت ** میفشاند آن میوه را دزدانه سخت
Birisi ağacın tepesine çıkmış, hırsızcasına şiddetle ağacı silkiyor, meyvalarını döküyordu.
صاحب باغ آمد و گفت ای دنی ** از خدا شرمیت کو چه میکنی
Bağ sahibi gelip a alçak dedi, Tanrı'dan utanmıyor musun? Bu yaptığın ne?
گفت از باغ خدا بندهی خدا ** گر خورد خرما که حق کردش عطا
Hırsız dedi ki: Tanrı bağından Tanrı kulu, Tanrı'nın ihsan ettiği hurmayı yerse,
عامیانه چه ملامت میکنی ** بخل بر خوان خداوند غنی 3080
Âdice ne kınıyorsun, gani Tanrı'nın ihsanını neden kıskanıyorsun?
گفت ای ایبک بیاور آن رسن ** تا بگویم من جواب بوالحسن
Bağ sahibi, hizmetçisine Aybek, dedi, getir o ipi de şu adama cevap vereyim.
پس ببستش سخت آن دم بر درخت ** میزد او بر پشت و ساقش چوب سخت
İp gelince hırsızı ağaca bir güzelce bağladı. Arkasına, ayaklarına vurarak onu adamakıllı dövmeye başladı.
گفت آخر از خدا شرمی بدار ** میکشی این بیگنه را زار زار
Hırsız, yahu dedi, Tanrı'dan utan, bu suçsuz günahsız kulu öldürüyorsun.
گفت از چوب خدا این بندهاش ** میزند بر پشت دیگر بنده خوش
Bağcı dedi ki: Tanrının kulu, başka bir kulunu Tanrı sopasiyle güzelce dövüyor.
چوب حق و پشت و پهلو آن او ** من غلام و آلت فرمان او 3085
Sopa da Tanrının, arka da, yan da. Ben, ancak onun kulu ve buyruğunun aletiyim.
گفت توبه کردم از جبر ای عیار ** اختیارست اختیارست اختیار
Hırsız, cebirden tövbe ettim, ihtiyar vardır, vardır, var dedi.
اختیارات اختیارش هست کرد ** اختیارش چون سواری زیر گرد
Kutlardaki ihtiyarları, onun ihtiyarı var etti. Onun ihtiyarı bir atlıdır, bizim ihtiyarımıza binmiş-
اختیارش اختیار ما کند ** امر شد بر اختیاری مستند
Tanrı ihtiyarı, bizim ihtiyarımızı meydana getirmiştir. Emir, ancak ihtiyara dayanır.
حاکمی بر صورت بیاختیار ** هست هر مخلوق را در اقتدار
Her mahlûkun, ihtiyarsız gibi görünen muktedir bir hâkimi vardır ki,
تا کشد بیاختیاری صید را ** تا برد بگرفته گوش او زید را 3090
Onu ihtiyarsız bir surette çekip avlar. Zeydin kulağını tutup bir yana çeker.
لیک بی هیچ آلتی صنع صمد ** اختیارش را کمند او کند
Fakat ihtiyacı olmıyan Tanrı, hiçbir aleti olmaksızın, o kulun ihtiyarını, kendisine kement yapar.