-
بلک معنی آن بود جف القلم ** نیست یکسان پیش من عدل و ستم
- "Kalem kurudu" sözünün mânası, benim yanımda adaletle sitem bir değildir.
-
فرق بنهادم میان خیر و شر ** فرق بنهادم ز بد هم از بتر
- Ben, hayırla şerrin arasına bir fark koydum. Kötüyle daha kötüyü de ayırdım demektir.
-
ذرهای گر در تو افزونی ادب ** باشد از یارت بداند فضل رب 3140
- Bir zerre bile sende edep ve hayayı artırsa, dostunda bir zerre daha edepli olsan bil ki bu, Tanrının lûtfudur, ihsanıdır.
-
قدر آن ذره ترا افزون دهد ** ذره چون کوهی قدم بیرون نهد
- O bir zerre, senin kadrini artırır. O bir zerre, harice dağ gibi ayak basar.
-
پادشاهی که به پیش تخت او ** فرق نبود از امین و ظلمجو
- Bir padişah olsa da onun yanında emin kişiyle zâlimin bir farkı olmasa.
-
آنک میلرزد ز بیم رد او ** وانک طعنه میزند در جد او
- Onun kendisini reddedeceğinden korkup titreyenle onun işini kınayanı.
-
فرق نبود هر دو یک باشد برش ** شاه نبود خاک تیره بر سرش
- Fark etmese, yanında ikisi de bir olsa bu adam, padişah değildir. Kara toprak, o adamın başına!
-
ذرهای گر جهد تو افزون بود ** در ترازوی خدا موزون بود 3145
- Bir zerre bile senin çalışmanı atırsa Tanrı terazisinde tartılır.
-
پیش این شاهان هماره جان کنی ** بیخبر ایشان ز غدر و روشنی
- Halbuki bu padişahların önünde can çekisip durursun. Çünkü bunlar,hiyanetle hakikati bilmezler,haberleri bile yoktur.
-
گفت غمازی که بد گوید ترا ** ضایع آرد خدمتت را سالها
- Bir kovucunun söziyle yıllarca süren hizmetini zayi ediverdi.
-
پیش شاهی که سمیعست و بصیر ** گفت غمازان نباشد جایگیر
- Fakat her şeyi duyan, her şeyi gören bir padişah, koyucuların sözlerine aldırmaz bile.
-
جمله غمازان ازو آیس شوند ** سوی ما آیند و افزایند پند
- Bütün kovucular, ondan ümitlerini keser, meyus olurlar. Fakat bize geldiler, kovuculuk ettiler mi onlara bağlılığımız artar.
-
بس جفا گویند شه را پیش ما ** که برو جف القلم کم کن وفا 3150
- Padişaha, bizim önümüzde nice kovuculukta bulunurlar, cefakârlıklarımızı söylerler. Yürü, artık kalem kurudu, az vefakâr ol derler.
-
معنی جف القلم کی آن بود ** که جفاها با وفا یکسان بود
- "Kalem yazdı, mürekkebi kurudu'' sözünün mânası, cefa ile vefa birdir demek değildir.
-
بل جفا را هم جفا جف القلم ** وآن وفا را هم وفا جف القلم
- Cefaya karşılık cefa.. Kalem yazdı, mürekkebi bile kurudu. O vefaya karşılık da vefa.. Kalem yazdı,mürekkebi bile kurudu demektir.
-
عفو باشد لیک کو فر امید ** که بود بنده ز تقوی روسپید
- Af vardır, fakat ümit parlaklığı nerde ki kul, Tanrı'dan çekinmeyle yüzü ak olsun?
-
دزد را گر عفو باشد جان برد ** کی وزیر و خازن مخزن شود
- Hırsız af edilse bile canını kurtarır. Fakat nerde vezir ve hazine emini olacak?
-
ای امین الدین ربانی بیا ** کز امانت رست هر تاج و لوا 3155
- Ey din emini, ey Tanrı'ya mensup er, gel ki her tac, her bayrak, eminlikten meydana gelir!
-
پور سلطان گر برو خاین شود ** آن سرش از تن بدان باین شود
- Padişağın oğlu bile olsa da hainlikte bulunsa padişah, bil ki onun başını bedeninden ayırıverir.
-
وز غلامی هندوی آرد وفا ** دولت او را میزند طال بقا
- Fakat Hintli bir kara köle vefada bulunsa devlet ve ikbale erişir, ömrü artar.
-
چه غلام ار بر دری سگ باوفاست ** در دل سالار او را صد رضاست
- Ne kölesi? Hattâ bir kapının köpeği bile vefada bulunsa sahibinin gönlünde ona karşı yüzlerce rıza vardır.
-
زین چو سگ را بوسه بر پوزش دهد ** گر بود شیری چه پیروزش کند
- Bu yüzden köpeğin, ağzını bile öper. Artık var kıyas et, kapısındaki aslan, vefakârlık etse ona neler yapmaz?
-
جز مگر دزدی که خدمتها کند ** صدق او بیخ جفا را بر کند 3160
- Yalnız hırsız, kulluklar eder, doğruluğu, cefayı kökünden çekip sökerse..
-
چون فضیل رهزنی کو راست باخت ** زانک ده مرده به سوی توبه تاخت
- Hani yol kesen Füzeyl gibi. O da oyununu iyi oynadı; bir adam gibi değil, on adam gibi tövbeye sarıldı.. Bu çeşit hırsız da yücelir, devlete erer.
-
وآنچنان که ساحران فرعون را ** رو سیه کردند از صبر و وفا
- Nitekim büyücüler, sabır ve vefalariyle Firavun'un yüzünü kararttılar.