از خیالی گشته شخصی پرشکوه ** روی آورده به معدنهای کوه 320
Biri bir hayal peşine düşmüş, azamet sahibi olduğu halde dağlardaki madenlere yüz çevirmiş;
وز خیالی آن دگر با جهد مر ** رو نهاده سوی دریا بهر در
Öbürü, bir hayale düşmüş, sıkıntılı uğraşmalarla, didişmelerle inci çıkarmak için denize yönelmiş;
وآن دگر بهر ترهب در کنشت ** وآن یکی اندر حریصی سوی کشت
Bir başkası papaz olmak için kiliseye kapanmış, bir başkası da hırs içinde ekine tarlaya düşmüş!
از خیال آن رهزن رسته شده ** وز خیال این مرهم خسته شده
O yol kesen, kurtulduğunu hayal etmiş, bu ise hayalince bir hastaya merhem olmuş.
در پریخوانی یکی دل کرده گم ** بر نجوم آن دیگری بنهاده سم
Biri peri çağırmaya koyulmuş, gönlünü aklını kaybetmiş, öbürü, yıldız bilgisine kapılıp nalını yıldızın üstüne koymuş.
این روشها مختلف بیند برون ** زان خیالات ملون ز اندرون 325
Bu gidişler, içteki renk renk hayaller yüzünden dışarıda da birbirine aykırı görünür.
این در آن حیران شده کان بر چیست ** هر چشنده آن دگر را نافیست
Bu ona bakıp ne yapıyor, ne iş işliyor diye hayrette. Bu şaraptan her tadan kişi, öbürünün yaptığını boş bulmada.
آن خیالات ار نبد نامتلف ** چون ز بیرون شد روشها مختلف
O hayaller birbirine aykırı olamasaydı görünen gidişler, nasıl olur da birbirine zıt olur, zıt görünürdü?
قبلهی جان را چو پنهان کردهاند ** هر کسی رو جانبی آوردهاند
Hepsi de can kıblesini kaybetmişlerdir de onun için herkes, bir yana yüz çevirmiştir.
تمثیل روشهای مختلف و همتهای گوناگون به اختلاف تحری متحریان در وقت نماز قبله را در وقت تاریکی و تحری غواصان در قعر بحر
Birbirine aykırı gidişler ve çeşitli didinişler, karanlıkta kıblenin ne tarafta olduğunu arayanların haline ve denizin dibinde inci arayan dalgıçların durumuna benzer
همچو قومی که تحری میکنند ** بر خیال قبله سویی میتنند
Nitekim bir bölük halk da kıble nerede diye ararlar, bir hayale kapılıp her yana döner dururlar.
چونک کعبه رو نماید صبحگاه ** کشف گردد که کی گم کردست راه 330
Sabah olup ta Kâbe yüz gösterdi mi kimin yol yitirdiği anlaşılır.
یا چو غواصان به زیر قعر آب ** هر کسی چیزی همیچیند شتاب
Yahut da dalgıçlar gibi hani. Hepsi denize dalar, herkes, denizin dibinde eline ne geçerse aceleyle devşirir.
بر امید گوهر و در ثمین ** توبره پر میکنند از آن و این
Değerli inci ümidiyle şunu bunu torbalarına doldururlar.
چون بر آیند از تگ دریای ژرف ** کشف گردد صاحب در شگرف
O koca denizin dibinden çıktılar mı iri değerli inci kimdeyse meydana çıkar.
وآن دگر که برد مروارید خرد ** وآن دگر که سنگریزه و شبه برد
Öbürünün küçük inci, daha öbürünün de kırık taş parçaları ve boncuk bulduğu anlaşılır.
هکذی یبلوهم بالساهره ** فتنة ذات افتضاح قاهره 335
İşte onları uykularından uyaracak olan, kahredici ve kötülükleri açığa vurucu bulunan kıyamette buna benzer.
همچنین هر قوم چون پروانگان ** گرد شمعی پرزنان اندر جهان
Her bölük pervaneler gibi alemde bir mumun etrafında dönüp dolaşır.
خویشتن بر آتشی برمیزنند ** گرد شمع خود طوافی میکنند
Kendilerini bir ateşe vururlar ama hakikatte kendi mumlarının çevresinde dolanmaktadırlar.
بر امید آتش موسی بخت ** کز لهیبش سبزتر گردد درخت
Alevinden ağacın daha ziyade yeşerdiği bahtı yaver Musa’nın ateşini umarlar.
فضل آن آتش شنیده هر رمه ** هر شرر را آن گمان برده همه
Her sürü o ateşin ihsanını duymuştur; herkes her kıvılcımı o ateş sanır.
چون برآید صبحدم نور خلود ** وا نماید هر یکی چه شمع بود 340
Fakat sabah çağı, ebedilik nuru doğdu mu her biri, etrafında döndüğü nurun ne biçim bir mum olduğunu görür.
هر کرا پر سوخت زان شمع ظفر ** بدهدش آن شمع خوش هشتاد پر
Kim o zafer mumu ile kanadını yakmış ise o mum, ona seksen tane kanat bağışlar.
جوق پروانهی دو دیده دوخته ** مانده زیر شمع بد پر سوخته
Nice pervaneler iki gözlerini yummuşlardır da kötü bir muma atılmışlardır, kanatlarını yakıp onun altına düşe kalmışlardır.
میطپد اندر پشیمانی و سوز ** میکند آه از هوای چشمدوز
Pişmanlıkla, hararetle çırpınıp dururlar. Gözlerinin bağı olmasına, böylece bir havaya körcesine düşmelerine ah ederler.
شمع او گوید که چون من سوختم ** کی ترا برهانم از سوز و ستم
Mum da ben yandım, seni yanmadan, cefa ve elemden nasıl kurtarabilirdim? der.