English    Türkçe    فارسی   

5
3474-3498

  • گرچه فاضل بود و فحل و ذو فنون  ** این ضیا اندر ظرافت بد فزون 
  • Bütün bilgileri bilir, âlim faziletli bir adamdı ama Ziya, güzel söz söylemede ve nüktecilikte ondan üstündü.
  • او بسی کوته ضیا بی‌حد دراز  ** بود شیخ اسلام را صد کبر و ناز  3475
  • O, pek kısaydı, Ziya da haddinden fazla uzun. Şeyhülislâm, pek nazlı, pek kibirli bir adamdı.
  • زین برادر عار و ننگش آمدی  ** آن ضیا هم واعظی بد با هدی 
  • Bu kardeşinden utandı. Ziya da sözü tesirli bir vaizdi.
  • روز محفل اندر آمد آن ضیا  ** بارگه پر قاضیان و اصفیا 
  • Bir meclis günü, Ziya meclise geldi. Meclis, kadılarla, âlim ve temiz kişilerle doluydu.
  • کرد شیخ اسلام از کبر تمام  ** این برادر را چنین نصف القیام 
  • Şeyhülislâm, kibirinden kardeşine şöyle bir kalktı ve yine derhal yerine oturdu.
  • گفت او را بس درازی بهر مزد  ** اندکی زان قد سروت هم بدزد 
  • Ziya, alınarak dedi ki: Çok uzun boylusun. Bari o selvi boyundan birazcığını çal!
  • پس ترا خود هوش کو یا عقل کو  ** تا خوری می ای تو دانش را عدو  3480
  • Sende akıl nerde, fikir nerde ki ey bilgi düşmanı, tutup şarap içeceksin?
  • روت بس زیباست نیلی هم بکش  ** ضحکه باشد نیل بر روی حبش 
  • Yüzün pek güzel, bari biraz da çivit sür. Habeşin yüzüne, çivit, gülünç olur doğrusu.
  • در تو نوری کی درآمد ای غوی  ** تا تو بیهوشی و ظلمت‌جو شوی 
  • A azgın, sende nur nerde ki kendinden geçiyor da karanlık arıyorsun.
  • سایه در روزست جستن قاعده  ** در شب ابری تو سایه‌جو شده 
  • Gölgeyi gündüz ararlar. Sense bulutlu gecede tutmuş, gölge aramaya çıkmışsın.
  • گر حلال آمد پی قوت عوام  ** طالبان دوست را آمد حرام 
  • Şarap, gıda için halka helâldir ama sevgiyi dileyenlere haramdır.
  • عاشقان را باده خون دل بود  ** چشمشان بر راه و بر منزل بود  3485
  • Âşıkların şarabi gönül kanidir.Onların gözleri yolda,konaktadır.
  • در چنین راه بیابان مخوف  ** این قلاوز خرد با صد کسوف 
  • Böyle bir korkunç çölde bu akıl kılavuzu, tutulup kalıt.
  • خاک در چشم قلاوزان زنی  ** کاروان را هالک و گمره کنی 
  • Sen de kılavuzları gözetirsen kervanı helak eder, yolu yitirirsin.
  • نان جو حقا حرامست و فسوس  ** نفس را در پیش نه نان سبوس 
  • Arpa ekmeği bile hakikaten haramdır.Nefsin önüne kepekle karşılık ekmek koy.
  • دشمن راه خدا را خوار دار  ** دزد را منبر منه بر دار دار 
  • Tanrı yolunun düşmanını hor tut.Hırsızı mimbere çıkarma,dara çek.
  • دزد را تو دست ببریدن پسند  ** از بریدن عاجزی دستش ببند  3490
  • Hırsızın elini kes. Kesmekten âcizsen hiç olmazsa bağla.
  • گر نبندی دست او دست تو بست  ** گر تو پایش نشکنی پایت شکست 
  • Seti, onun elini bağlamazsan o,senin elini bağlar. Sen, onun ayağını kırmazsan o,senin ayağını kırar.
  • تو عدو را می دهی و نی‌شکر  ** بهر چه گو زهر خند و خاک خور 
  • Halbuki sen, düşmana şarap ve şeker kamışı veriyorsun. Niçin?Ona zehir gibi gül, taş ve desene!
  • زد ز غیرت بر سبو سنگ و شکست  ** او سبو انداخت و از زاهد بجست 
  • Zahit, gayrete gelip testiye bir taş attı, kırdı. Köle de testiyi elinden atıp zahitten kaçtı.
  • رفت پیش میر و گفتش باده کو  ** ماجرا را گفت یک یک پیش او 
  • Beyin yanına gidince bey,şarap nerde? dedi. Köle birbir macerayı anlattı.
  • رفتن امیر خشم‌آلود برای گوشمال زاهد 
  • Emîrin, zahidi tedip için şiddetle gitmesi
  • میر چون آتش شد و برجست راست  ** گفت بنما خانه‌ی زاهد کجاست  3495
  • Bey, ateşe döndü, hemen yerinden doğruldu, bana o zahidin evi nerde? Göster dedi.
  • تا بدین گرز گران کوبم سرش  ** آن سر بی‌دانش مادرغرش 
  • Göster de şu ağır gürzle kafasını ezeyim. O kahpe oğlunun akılsız kellesini kırayım.
  • او چه داند امر معروف از سگی  ** طالب معروفی است و شهرگی 
  • O,köpekliğinden doğru yolu göstermeyi ne bilir?O,ancak şöhret âşıkı.
  • تا بدین سالوس خود را جا کند  ** تا به چیزی خویشتن پیدا کند 
  • Bu yobazlık, bu riya ile kendisine bir mevki yapmak, bir şey bahane ederek kendini göstermek istiyor.