-
خوان کشید او را کرامتها نمود ** آن شب اندر کوی ایشان سور بود
- Sofra çıkardı, ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı.
-
مرد زن را گفت پنهانی سخن ** که امشب ای خاتون دو جامه خواب کن
- Erkek, kadınına gizlice dedi ki: Bu gece iki yatak ser.
-
پستر ما را بگستر سوی در ** بهر مهمان گستر آن سوی دگر 3650
- Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa.
-
گفت زن خدمت کنم شادی کنم ** سمع و طاعه ای دو چشم روشنم
- Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi.
-
هر دو پستر گسترید و رفت زن ** سوی ختنهسور کرد آنجا وطن
- Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
-
ماند مهمان عزیز و شوهرش ** نقل بنهادند از خشک و ترش
- Yüce konuk, kadının kocasiyle kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı.
-
در سمر گفتند هر دو منتجب ** سرگذشت نیک و بد تا نیم شب
- Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar.
-
بعد از آن مهمان ز خواب و از سمر ** شد در آن پستر که بد آن سوی در 3655
- Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı.
-
شوهر از خجلت بدو چیزی نگفت ** که ترا این سوست ای جان جای خفت
- Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
-
که برای خواب تو ای بوالکرم ** پستر آن سوی دگر افکندهام
- Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
-
آن قراری که به زن او داده بود ** گشت مبدل و آن طرف مهمان غنود
- Karısiyle kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
-
آن شب آنجا سخت باران در گرفت ** کز غلیظی ابرشان آمد شگفت
- O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi.
-
زن بیامد بر گمان آنک شو ** سوی در خفتست و آن سو آن عمو 3660
- Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye,
-
رفت عریان در لحاف آن دم عروس ** داد مهمان را به رغبت چند بوس
- Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü.
-
گفت میترسیدم ای مرد کلان ** خود همان آمد همان آمد همان
- Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi.
-
مرد مهمان را گل و باران نشاند ** بر تو چون صابون سلطانی بماند
- Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok.
-
اندرین باران و گل او کی رود ** بر سر و جان تو او تاوان شود
- Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!
-
زود مهمان جست و گفت این زن بهل ** موزه دارم غم ندارم من ز گل 3665
- Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok.
-
من روان گشتم شما را خیر باد ** در سفر یک دم مبادا روح شاد
- Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez.
-
تا که زوتر جانب معدن رود ** کین خوشی اندر سفر رهزن شود
- Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser.
-
زن پشیمان شد از آن گفتار سرد ** چون رمید و رفت آن مهمان فرد
- Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
-
زن بسی گفتش که آخر ای امیر ** گر مزاحی کردم از طیبت مگیر
- Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip.
-
سجده و زاری زن سودی نداشت ** رفت و ایشان را در آن حسرت گذاشت 3670
- Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı.
-
جامه ازرق کرد زان پس مرد و زن ** صورتش دیدند شمعی بیلگن
- Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
-
میشد و صحرا ز نور شمع مرد ** چون بهشت از ظلمت شب گشته فرد
- Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı.