-
میفشاند برگ زرد از شاخ دل ** تا بروید برگ سبز متصل 3680
- Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder.
-
میکند بیخ سرور کهنه را ** تا خرامد ذوق نو از ما ورا
- Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
-
غم کند بیخ کژ پوسیده را ** تا نماید بیخ رو پوشیده را
- Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır.
-
غم ز دل هر چه بریزد یا برد ** در عوض حقا که بهتر آورد
- Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir.
-
خاصه آن را که یقینش باشد این ** که بود غم بندهی اهل یقین
- Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur.
-
گر ترشرویی نیارد ابر و برق ** رز بسوزد از تبسمهای شرق 3685
- Bulutla şimşek, asık suratlılık, ekşi yüzlülük göstermese asma yaprağı, doğuya benzeyen gülümsemelerini gösterir mi hiç?
-
سعد و نحس اندر دلت مهمان شود ** چون ستاره خانه خانه میرود
- Kutluluk, kutsuzluk, gönlüne gelir, konuklar. Bunlar, evden eve giden yıldızlara benzerler.
-
آن زمان که او مقیم برج تست ** باش همچون طالعش شیرین و چست
- Senin burcunda konakladı mı onun talihi gibi sen de tatlı bir hale, gel, çevikleş.
-
تا که با مه چون شود او متصل ** شکر گوید از تو با سلطان دل
- Böyle hareket et de o yıldız, aya gitti, ulaştı mı o gönül sultanına senden şükür etsin.
-
هفت سال ایوب با صبر و رضا ** در بلا خوش بود با ضیف خدا
- Sabırlı ve her şeye razı olan Eyyub, tam yedi yıl Tanrı konuğunu, belâyı hoş tuttu.
-
تا چو وا گردد بلای سخترو ** پیش حق گوید به صدگون شکر او 3690
- O sert ve yüzü pek âlâ da Tann'ya dönünce ondan yüzlerce çeşit şükürlerde bulundu da,
-
کز محبت با من محبوب کش ** رو نکرد ایوب یک لحظه ترش
- Dedi ki: Eyyub, ben sevgililerini öldürdüğüm halde sevgisinden bir kere bile yüzünü çevirmedi.
-
از وفا و خجلت علم خدا ** بود چون شیر و عسل او با بلا
- Tanrı bilgisine vefakârlıkta bulundu, utancından belâ ile âdeta sütle bal gibi kaynaştı, karıştı.
-
فکر در سینه در آید نو به نو ** خند خندان پیش او تو باز رو
- Senin de gönlüne yeniden yeniye belâlar geldikçe o belâları güle güle karşıla.
-
که اعذنی خالقی من شره ** لا تحرمنی انل من بره
- Ey yaradanım, beni o belânın şerrinden sakla bekle. O yüzden gelecek ihsanları bana haram etme, beni o lûtuflara kavuştur.
-
رب اوزعنی لشکر ما اری ** لا تعقب حسرة لی ان مضی 3695
- Rabbim, uğradığım belâlara karşı lütfet de şükredeyim, geçip giderse ona hasret çekmeyeyim de.
-
آن ضمیر رو ترش را پاسدار ** آن ترش را چون شکر شیرین شمار
- O suratı asık derdi koru. O acılığı şeker gibi tatlı say.
-
ابر را گر هست ظاهر رو ترش ** گلشن آرندهست ابر و شورهکش
- Bulutun da görünüşte yüzü asıktır ama gül bahçesini bezer, çalı çırpıyı kırar.
-
فکر غم را تو مثال ابر دان ** با ترش تو رو ترش کم کن چنان
- Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
-
بوک آن گوهر به دست او بود ** جهد کن تا از تو او راضی رود
- Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun.
-
ور نباشد گوهر و نبود غنی ** عادت شیرین خود افزون کنی 3700
- Hattâ böyle olmasa bile bu huyu âdet edinir, o güzelim huyla huylanır, o huyu artırırsın da,
-
جای دیگر سود دارد عادتت ** ناگهان روزی بر آید حاجتت
- Başka yerlerde de böyle hareket edersin ve bir gün birdenbire muhtaç olduğun şeye erişiverirsin.
-
فکرتی کز شادیت مانع شود ** آن به امر و حکمت صانع شود
- Neşene mâni olan düşünce, Tann'nın emriyle, Tanrı'nın hikmetiyle gelir.
-
تو مخوان دو چار دانگش ای جوان ** بوک نجمی باشد و صاحبقران
- Sen ona felâket deme delikanlım. Belki bir yıldızdır, belki kutluluk kıranındadır.
-
تو مگو فرعیست او را اصل گیر ** تا بوی پیوسته بر مقصود چیر
- Sen ona feri deme, asıl tut da onunla daima maksadına eriş,'üstün çık.