آنک ارزد صید را عشقست و بس ** لیک او کی گنجد اندر دام کس
Avlamaya değen şey ancak aşktır. Fakat oda öyle herkesin tuzağına düşer mi ya?
تو مگر آیی و صید او شوی ** دام بگذاری به دام او روی 410
Meğer ki sen gelesin de ona av olasın... Meğer ki sen, tuzağı bırakasın da onun tuzağına gidip düşesin.
عشق میگوید به گوشم پست پست ** صید بودن خوشتر از صیادیست
Aşk der ki: Ben yavaş yavaş çalışmasaydım; bana avlanmak av tutmadan yeğdir.
گول من کن خویش را و غره شو ** آفتابی را رها کن ذره شو
Benim hayranım ol da övün. Güneşi bırak da zerre ol!
بر درم ساکن شو و بیخانه باش ** دعوی شمعی مکن پروانه باش
Kapım da otur. Evsiz barksız kal. Mumluk davasına kalkışma, pervane ol.
تا ببینی چاشنی زندگی ** سلطنت بینی نهان در بندگی
Bu suretle dirilik sultanlığını bulur, kullukta gizli olan padişahlığı görürsün.
نعل بینی بازگونه در جهان ** تختهبندان را لقب گشته شهان 415
Alemde tersine çakılmış nallar görür, esirlere padişah adı verildiğini duyarsın.
بس طناب اندر گلو و تاج دار ** بر وی انبوهی که اینک تاجدار
Boğazına ipler takılmış, kendisi dar ağacının tacı olmuştur da kalabalık bir halk güruhu, ona işte padişah derler.
همچو گور کافران بیرون حلل ** اندرون قهر خدا عز و جل
Kafirlerin mezarları gibi dışı süslü, içinde ulu Allah’nın kahır ve azabı!
چون قبور آن را مجصص کردهاند ** پردهی پندار پیش آوردهاند
Onlar kabirleri kireçle örmüşler, bezemişler, zan perdesini yüzlerine örtmüşlerdir.
طبع مسکینت مجصص از هنر ** همچو نخل موم بیبرگ و ثمر
Senin de yoksul tabiatın hünerlerle kireçlenmiş, bezenmiştir ama mumdan yapılan nahle benzer; ne yaprağı vardır, ne meyva verir!
در بیان آنک لطف حق را همه کس داند و قهر حق را همه کس داند و همه از قهر حق گریزانند و به لطف حق در آویزان اما حق تعالی قهرها را در لطف پنهان کرد و لطفها را در قهر پنهان کرد نعل بازگونه و تلبیس و مکرالله بود تا اهل تمیز و ینظر به نور الله از حالیبینان و ظاهربینان جدا شوند کی لیبلوکم ایکم احسن عملا
Allahnın lütfunu ve kahrını herkes bilir, kahrından kaçar lütfuna yapışır ama ulu Allah kahırları lütuf içinde, lütufları da kahır içinde gizlemiştir. Bu tersine çakılmış nal ve Allah’nın mekridir. Bu suretle işi ayırt edenler ve Allah’nın nurıyle bakıp görenler, hali görenler ve görünüşe aldananlardan ayrılır. Allah “hanginiz daha iyi iş yapacak diye imtihan eder” buyurmuştur.
گفت درویشی به درویشی که تو ** چون بدیدی حضرت حق را بگو 420
Bir derviş bir dervişe “Allah’yı nasıl gördün, söyle” dedi.
گفت بیچون دیدم اما بهر قال ** بازگویم مختصر آن را مثال
Derviş dedi: Neliksiz, niteliksiz gördüm. Fakat söze getirebilmek için onu kısa bir örnekle anlatayım.
دیدمش سوی چپ او آذری ** سوی دست راست جوی کوثری
Gördüm ki sol yanında bir ateş, sağ yanında da bir kevser ırmağı vardı.
سوی چپش بس جهانسوز آتشی ** سوی دست راستش جوی خوشی
Solunda cihanı yakıp yandıran müthiş bir ateş, sağında güzelim bir ırmak.
سوی آن آتش گروهی برده دست ** بهر آن کوثر گروهی شاد و مست
Bir kısım halk o ateşe el atmış, bir kısım halkta o kevsere ulaşacağından neşeli ve sarhoş.
لیک لعب بازگونه بود سخت ** پیش پای هر شقی و نیکبخت 425
Fakat bu, her kötü kişiyle her bahtı yaver olanı şaşırtacak pek aykırı ve acayip bir oyundu.
هر که در آتش همی رفت و شرر ** از میان آب بر میکرد سر
Kim o ateşe, kıvılcıma atılıyorsa öbür yandaki sudan baş çıkarıyordu.
هر که سوی آب میرفت از میان ** او در آتش یافت میشد در زمان
Kim suya atılıyorsa derhal kendisini ateş içinde buluyordu.
هر که سوی راست شد و آب زلال ** سر ز آتش بر زد از سوی شمال
Kim sağ yana gidiyor, o güzelim suya dalıyorsa sol taraftaki ateş içinden baş göstermedeydi.
وانک شد سوی شمال آتشین ** سر برون میکرد از سوی یمین
Sol yandaki ateşe dalansa sağ yandan çıkmaktaydı.
کم کسی بر سر این مضمر زدی ** لاجرم کم کس در آن آتش شدی 430
Bunun sırrını pek az kişi anlıyor, hasılı o ateşe pek az kişi atlıyordu.
جز کسی که بر سرش اقبال ریخت ** کو رها کرد آب و در آتش گریخت
Ancak başına devlet saçısı saçılan, suyu bırakıp ateşe kaçıyordu.
کرده ذوق نقد را معبود خلق ** لاجرم زین لعب مغبون بود خلق
Halk eldeki hazır zevki mabut edinmiştir. Hulâsa halk, bu oyunu kaybetmiş, bu oyunda zarar girmiştir.
جوقجوق وصف صف از حرص و شتاب ** محترز ز آتش گریزان سوی آب
Bölük, bölük saf, saf hırslarına uyanlar, ateşten çekinmede, suya kaçmada.