English    Türkçe    فارسی   

5
4124-4148

  • داد ما را داد حق فرعونیی  ** نه چو فرعونیت و ملکت فانیی 
  • Tanrı ihsanı, bize bir Firavunluk verdi ki senin Firavunluğun kaç para eder, senin saltanatın geçici.
  • سر بر آر و ملک بین زنده و جلیل  ** ای شده غره به مصر و رود نیل  4125
  • Ey Mısır'a ve Nil ırmağına kapılıp gururlanan! Başını kaldır da ebedî ve ulu saltanatı gör.
  • گر تو ترک این نجس خرقه کنی  ** نیل را در نیل جان غرقه کنی 
  • Sen şu pis hırkayı terk edersen Nil ırmağını can nilinde gark edersin.
  • هین بدار از مصر ای فرعون دست  ** در میان مصر جان صد مصر هست 
  • A Firavun, kendine gel de Mısır'dan el çek. Can Mısır'ının içinde yüzlerce Mısır var.
  • تو انا رب همی‌گویی به عام  ** غافل از ماهیت این هر دو نام 
  • Sen, halka "Ben rabbinizim" deyip durursun ama bu iki sözden de gafilsin.
  • رب بر مربوب کی لرزان بود  ** کی انادان بند جسم و جان بود 
  • Rab olan rablık ettiği kişiden nasıl titrer? Ben demeyi bilen, nasıl olur da cisim ve can bağına bağlı kalır?
  • نک انا ماییم رسته از انا  ** از انای پر بلای پر عنا  4130
  • İşte bak, buracıkta bizler ben diyoruz, çünkü benlikten kurtulduk; zahmetlerle, belâlarla dolu benlikten halâs olduk.
  • آن انایی بر تو ای سگ شوم بود  ** در حق ما دولت محتوم بود 
  • A köpek, o benlik sana kutlu gelmedi. Fakat bizce mühürlenmiş bir devlet oldu.
  • گر نبودیت این انایی کینه‌کش  ** کی زدی بر ما چنین اقبال خوش 
  • Bu benlik, sana kin gütmeseydi bize böyle güzel bir ikbal, bir devlet olur muydu?
  • شکر آنک از دار فانی می‌رهیم  ** بر سر این دار پندت می‌دهیم 
  • Yokluk yurdundan kurtuluyoruz, buna şükrane olarak şu darağacının başında sana bir öğüt verelim:
  • دار قتل ما براق رحلتست  ** دار ملک تو غرور و غفلتست 
  • Bizim ölüm darağacımız, göç burakıdır. Senin saltanat yurdunsa gururdan, gafletten ibarettir.
  • این حیاتی خفیه در نقش ممات  ** وان مماتی خفیه در قشر حیات  4135
  • Bu yaşayış, ölüm suretinde gizlidir. O ölümse yaşayış kabuğunda gizli.
  • می‌نماید نور نار و نار نور  ** ورنه دنیا کی بدی دارالغرور 
  • Nur, ateş şeklinde görünmede, ateş de nur şeklinde. Yoksa dünya, hiç gurur yurdu, aldanma durağı olur muydu?
  • هین مکن تعجیل اول نیست شو  ** چون غروب آری بر آ از شرق ضو 
  • Kendine gel, acele etme. Önce yok ol. Battın mı nur doğrusundan başgöster.
  • از انایی ازل دل دنگ شد  ** این انایی سرد گشت و ننگ شد 
  • Ezel benliğinden gönül hayretlere düştü; bu benlik, soğuk bir hale geldi, ayıp ve ar kesildi.
  • زان انای بی‌انا خوش گشت جان  ** شد جهان او از انایی جهان 
  • Can, o bensiz benlikten hoş bir hal aldı, âlem benliğinden sıçrayıp çıktı.
  • از انا چون رست اکنون شد انا  ** آفرینها بر انای بی عنا  4140
  • Benden kurtuldu da şimdi ben oldu. Aferinler, olsun zahmetsiz benliğe!
  • کو گریزان و انایی در پیش  ** می‌دود چون دید وی را بی ویش 
  • O kaçmada, benlikse peşine düşmüş. Onu, onsuz gördüğünden ardını bırakmamakta, koşup durmakta.
  • طالب اویی نگردد طالبت  ** چون بمردی طالبت شد مطلبت 
  • Sen, onu istedikçe o, seni istemez. Fakat öldün mü istediğini elde edersin.
  • زنده‌ای کی مرده‌شو شوید ترا  ** طالبی کی مطلبت جوید ترا 
  • Diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı? Sen istedikçe istediğin seni arar mı?
  • اندرین بحث ار خرده ره‌بین بدی  ** فخر رازی رازدان دین بدی 
  • Bu bahiste akıl, yol gösterici olsaydı Fahr-i Razı, din sırrını bilirdi.
  • لیک چون من لمن یذق لم یدر بود  ** عقل و تخییلات او حیرت فزود  4145
  • Fakat "Tatmıyan bilmez." Onun için onun aklı ve kurduğu hayaller de, ancak hayretini artırdı.
  • کی شود کشف از تفکر این انا  ** آن انا مکشوف شد بعد از فنا 
  • Bu ben, nerde düşünceyle açılacak, bulunacak? O ben, yokluktan sonra açılır, bulunur.
  • می‌فتد این عقلها در افتقاد  ** در مغا کی حلول و اتحاد 
  • Bu akıllar, araştırma yüzünden ittihat ve hulul uçurumuna düşer.
  • ای ایاز گشته فانی ز اقتراب  ** هم‌چو اختر در شعاع آفتاب 
  • Ey yakınlaşma yüzünden yokluğa erişmiş, yıldız gibi güneş nurlarına dalmış olan Eyaz!