-
دز گشاد عقدهها گشتی تو پیر ** عقدهی چندی دگر بگشاده گیر
- Düğümleri açmakla uğraşa uğraşa kocaldın, başka birkaç düğümü de çözülmüş sayıver!
-
عقدهای که آن بر گلوی ماست سخت ** که بدانی که خسی یا نیکبخت
- Asıl boğazımızdaki çözülmez düğüm şudur: Sen kendini bil, bakalım, aşağılık bir adam mısın, yoksa bahtı yaver bir adam mı?
-
حل این اشکال کن گر آدمی ** خرج این کن دم اگر آدمدمی
- Adamsan bu müşkülü çöz. İnsan nefsine sahipsen nefsini bu yolda sarf et.
-
حد اعیان و عرض دانسته گیر ** حد خود را دان که نبود زین گزیر
- Ayan ve arazı bildin tut, ne çıkar? Asıl, kendi haddini bil ki bundan kaçıp kurtulmaya imkan yok.
-
چون بدانی حد خود زین حدگریز ** تا به بیحد در رسی ای خاکبیز 565
- Kendi haddini bilince de artık bu hadden kaç da ey toprak eleyen, hadsiz aleme ulaş.
-
عمر در محمول و در موضوع رفت ** بیبصیرت عمر در مسموع رفت
- Ömrün mahmul ve mevzu derdiyle geçti. Gözün açılmadı, hayatın, duyduğun şeylerle geçip gitti.
-
هر دلیلی بینتیجه و بیاثر ** باطل آمد در نتیجهی خود نگر
- Neticesiz ve tesirsiz olan her delil boş çıktı. Sen kendi neticene bak.
-
جز به مصنوعی ندیدی صانعی ** بر قیاس اقترانی قانعی
- Yapanı ancak yapılan şeylerle görebildin; iktirani kıyas’la kanaat ettin.
-
میفزاید در وسایط فلسفی ** از دلایل باز برعکسش صفی
- Filozof davasında delilleri çoğaltıp durur. Halbuki kalbi temiz Allah kulu, onun aksine delillere bakmaz bile.
-
این گریزد از دلیل و از حجاب ** از پی مدلول سر برده به جیب 570
- Delil ve hicaptan kaçar, delalet edilenin peşine düşer, başını yakasının içine çeker.
-
گر دخان او را دلیل آتشست ** بیدخان ما را در آن آتش خوشست
- Filozofa göre duman, ateşe delildir ama bizce dumansız olarak o ateşe atılmak daha hoştur.
-
خاصه این آتش که از قرب ولا ** از دخان نزدیکتر آمد به ما
- Hele yakılıktan, sevgiden meydana gelen şu ateş yok mu? O, bize dumandan daha yakındır.
-
پس سیهکاری بود رفتن ز جان ** بهر تخییلات جان سوی دخان
- Hasılı cana ariz olan hayallere kapılıp dumana koşmak ve bu yüzden candan olmak, pek kötü bir iştir, pek bahtsızlıktır.
-
در بیان قول رسول علیهالسلام لا رهبانیة فیالاسلام
- Peygamber Aleyhisselam’ın “Müslümanlıkta papazlık yoktur” hadisi
-
بر مکن پر را و دل بر کن ازو ** زانک شرط این جهاد آمد عدو
- Kanadını yolma, onun sevgisini gönlünden sök, çıkar. Çünkü, savaşmak için düşmanın bulunması şarttır.
-
چون عدو نبود جهاد آمد محال ** شهوتت نبود نباشد امتثال 575
- Düşman olamadıkça savaş imkanı yoktur. Şehvetin olmazsa ondan kaçınma emrine uyman mümkün değildir.
-
صبر نبود چون نباشد میل تو ** خصم چون نبود چه حاجت حیل تو
- Meylin olmazsa sabrın manası yok. Düşman yoksa ordu sahibi olmana ne hacet?
-
هین مکن خود را خصی رهبان مشو ** زانک عفت هست شهوت را گرو
- Kendine gel de kendini hadım etme, papaz olma. Çünkü, çekinmek ve temiz durmak, şehvetin zıddıdır.
-
بیهوا نهی از هوا ممکن نبود ** غازیی بر مردگان نتوان نمود
- Hava ve heves olmadıkça hava ve hevesten çekinin denmesi mümkün değildir. Ölülere gazilik taslanmaz ya!
-
انفقوا گفتست پس کسپی بکن ** زانک نبود خرج بیدخل کهن
- “Yoksullara verin onları doyurun “ denmiştir, şu halde kazan. Çünkü elinde eskiden kazandığın bir şey olmadıkça harcayamazsın ki.
-
گر چه آورد انفقوا را مطلق او ** تو بخوان که اکسبوا ثم انفقوا 580
- Gerçi o mutlak olarak “Yoksulları doyurun” demiştir ama sen “Kazanın da sonra yoksulları doyurun” diye oku’
-
همچنان چون شاه فرمود اصبروا ** رغبتی باید کزان تابی تو رو
- Yine böyle o padişah “Sabredin” buyurdu. Bir istek olmalı ki ondan yüz çeviresin.
-
پس کلوا از بهر دام شهوتست ** بعد از آن لاتسرفوا آن عفتست
- “Yeyin” emri şehvet için bir tuzaktır, ondan sonra gelen “İsraf etmeyin” emriyse temizliktir.
-
چونک محمول به نبود لدیه ** نیست ممکن بود محمول علیه
- Şehvet olmasa ondan kaçınmaya imkan olabilir mi?
-
چونک رنج صبر نبود مر ترا ** شرط نبود پس فرو ناید جزا
- Sabretme ezasına uğramadıkça karşılığında bir hayır ve mükafat elde edemezsin.
-
حبذا آن شرط و شادا آن جزا ** آن جزای دلنواز جانفزا 585
- Ne hoştur o şart ve ne sevinçli şeydir o mükafat. O gönüller açan, canlara canlar katan mükafat!
-
در بیان آنک ثواب عمل عاشق از حق هم حق است
- Aşıkın Allah’dan kazandığı sevap da Allah’dır