-
گفت خوابم بتر از بیداریم ** گه خورم این سو و آن سو میریم
- Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
-
بانگ میزد وا ثبورا وا ثبور ** همچنانک کافر اندر قعر گور
- Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
-
منتظر که کی شود این شب به سر ** یا برآید در گشادن بانگ در
- Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.
-
تا گریزد او چو تیری از کمان ** تا نبیند هیچ کس او را چنان 95
- Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı.
-
قصه بسیارست کوته میکنم ** باز شد آن در رهید از درد و غم
- Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.
-
در حجره گشادن مصطفی علیهالسلام بر مهمان و خود را پنهان کردن تا او خیال گشاینده را نبیند و خجل شود و گستاخ بیرون رود
- Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi
-
مصطفی صبح آمد و در را گشاد ** صبح آن گمراه را او راه داد
- Mustafa sabahleyin gelip kapıyı açtı. Sabah o yolunu sapıtmış kişiye yol gösterdi.
-
در گشاد و گشت پنهان مصطفی ** تا نگردد شرمسار آن مبتلا
- Mustafa , o belalara uğrayan utanmasın diye gizlendi.
-
تا برون آید رود گستاخ او ** تا نبیند درگشا را پشت و رو
- Kapıyı açanı görmesinde serbestçe dışarı çıksın diyordu.
-
یا نهان شد در پس چیزی و یا ** از ویش پوشید دامان خدا 100
- Ya bir şeyin ardında gizlendi, yahut da Allah eteği Mustafa’yı ondan gizledi.
-
صبغة الله گاه پوشیده کند ** پردهی بیچون بر آن ناظر تند
- Allah boyası, bazen örter, neliksiz niteliksiz Allah perdesini, bakanın önüne örüverir.
-
تا نبیند خصم را پهلوی خویش ** قدرت یزدان از آن بیشست بیش
- Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Allah kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
-
مصطفی میدید احوال شبش ** لیک مانع بود فرمان ربش
- Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Allah fermanı,
-
تا که پیش از خبط بگشاید رهی ** تا نیفتد زان فضیحت در چهی
- Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.
-
لیک حکمت بود و امر آسمان ** تا ببیند خویشتن را او چنان 105
- Allah hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi.
-
بس عداوتها که آن یاری بود ** بس خرابیها که معماری بود
- Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
-
جامه خواب پر حدث را یک فضول ** قاصدا آورد در پیش رسول
- Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
-
که چنین کردست مهمانت ببین ** خندهای زد رحمةللعالمین
- Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
-
که بیار آن مطهره اینجا به پیش ** تا بشویم جمله را با دست خویش
- Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.
-
هر کسی میجست کز بهر خدا ** جان ما و جسم ما قربان ترا 110
- Herkes “Allah hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de.
-
ما بشوییم این حدث را تو بهل ** کار دستست این نمط نه کار دل
- Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir, gönül işi değil.
-
ای لعمرک مر ترا حق عمر خواند ** پس خلیفه کرد و بر کرسی نشاند
- Ey hakkında “Le amruka-ömrün için” diye Allah’nın and içtiği zat, Allah sana ömür dedi. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu.
-
ما برای خدمت تو میزییم ** چون تو خدمت میکنی پس ما چهایم
- Biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışırsan biz ne oluruz? “ dedi.
-
گفت آن دانم و لیک این ساعتیست ** که درین شستن بخویشم حکمتیست
- Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”
-
منتظر بودند کین قول نبیست ** تا پدید آید که این اسرار چیست 115
- Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular.
-
او به جد میشست آن احداث را ** خاص ز امر حق نه تقلید و ریا
- Peygamber o pisliği, bilhassa Allah buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.