English    Türkçe    فارسی   

5
92-116

  • گفت خوابم بتر از بیداریم  ** گه خورم این سو و آن سو می‌ریم 
  • Uykum uyanıklığımdan beter. Burada yiyor orada pisliyorum dedi.
  • بانگ می‌زد وا ثبورا وا ثبور  ** هم‌چنانک کافر اندر قعر گور 
  • Kafir, mezarın dibinde nasıl bağırırsa o da öylece keşke geberseydim demeye koyuldu.
  • منتظر که کی شود این شب به سر  ** یا برآید در گشادن بانگ در 
  • Bu gece bir geçse de kapının açılmasını duysam diye beklemeye başladı.
  • تا گریزد او چو تیری از کمان  ** تا نبیند هیچ کس او را چنان  95
  • Ok yayadan fırlar gibi kimsecikler görmeden kaçmayı kurmaktaydı.
  • قصه بسیارست کوته می‌کنم  ** باز شد آن در رهید از درد و غم 
  • Hikaye uzundur kısa kesiyorum. Nihayet kapı açıldı, o da dertten gamdan kurtuldu.
  • در حجره گشادن مصطفی علیه‌السلام بر مهمان و خود را پنهان کردن تا او خیال گشاینده را نبیند و خجل شود و گستاخ بیرون رود 
  • Mustafa aleyhisselam’ın, oda kapısını açması ve konuğun, onu görüp utanmaması, dilediği gibi dışarı çıkması için kendisini gizlemesi
  • مصطفی صبح آمد و در را گشاد  ** صبح آن گمراه را او راه داد 
  • Mustafa sabahleyin gelip kapıyı açtı. Sabah o yolunu sapıtmış kişiye yol gösterdi.
  • در گشاد و گشت پنهان مصطفی  ** تا نگردد شرمسار آن مبتلا 
  • Mustafa , o belalara uğrayan utanmasın diye gizlendi.
  • تا برون آید رود گستاخ او  ** تا نبیند درگشا را پشت و رو 
  • Kapıyı açanı görmesinde serbestçe dışarı çıksın diyordu.
  • یا نهان شد در پس چیزی و یا  ** از ویش پوشید دامان خدا  100
  • Ya bir şeyin ardında gizlendi, yahut da Allah eteği Mustafa’yı ondan gizledi.
  • صبغة الله گاه پوشیده کند  ** پرده‌ی بی‌چون بر آن ناظر تند 
  • Allah boyası, bazen örter, neliksiz niteliksiz Allah perdesini, bakanın önüne örüverir.
  • تا نبیند خصم را پهلوی خویش  ** قدرت یزدان از آن بیشست بیش 
  • Bu suretle düşmanını kendi yanındayken bile göstermez. Allah kudreti, bundan da artık, bundan da üstün.
  • مصطفی می‌دید احوال شبش  ** لیک مانع بود فرمان ربش 
  • Mustafa onun geceki halini görüyordu. Fakat Allah fermanı,
  • تا که پیش از خبط بگشاید رهی  ** تا نیفتد زان فضیحت در چهی 
  • Ona hatasını bildirmeden bir yol açmasına, o kötülükle bir kuyuya düşmesine mani olmaktaydı.
  • لیک حکمت بود و امر آسمان  ** تا ببیند خویشتن را او چنان  105
  • Allah hikmeti ve gökten inen emir, onun kendisini o halde görmesini istemekteydi.
  • بس عداوتها که آن یاری بود  ** بس خرابیها که معماری بود 
  • Nice düşmanlıklar vardır ki dostluğa çıkar. Nice yıkılmalar vardır ki yapılmaya döner.
  • جامه خواب پر حدث را یک فضول  ** قاصدا آورد در پیش رسول 
  • Bir herzevekil, o pis yatağı, inadına Peygamberin yanına getirdi.
  • که چنین کردست مهمانت ببین  ** خنده‌ای زد رحمةللعالمین 
  • Ve gör hele, konuğun bu işi işlemiş dedi. Alemlere rahmet olan Mustafa, bir güldü.
  • که بیار آن مطهره اینجا به پیش  ** تا بشویم جمله را با دست خویش 
  • Getir o ibriği dedi, hepsini kendi elimle yıkayayım dedi.
  • هر کسی می‌جست کز بهر خدا  ** جان ما و جسم ما قربان ترا  110
  • Herkes “Allah hakki için yapma, canımız da sana kurban olsun, tenimiz de.
  • ما بشوییم این حدث را تو بهل  ** کار دستست این نمط نه کار دل 
  • Sen bırak bu pisliği biz yıkayalım. Bu iş, el işidir, gönül işi değil.
  • ای لعمرک مر ترا حق عمر خواند  ** پس خلیفه کرد و بر کرسی نشاند 
  • Ey hakkında “Le amruka-ömrün için” diye Allah’nın and içtiği zat, Allah sana ömür dedi. Seni halife yaptı, kürsüye oturttu.
  • ما برای خدمت تو می‌زییم  ** چون تو خدمت می‌کنی پس ما چه‌ایم 
  • Biz sana hizmet için yaşıyoruz, sen hizmet etmeye kalkışırsan biz ne oluruz? “ dedi.
  • گفت آن دانم و لیک این ساعتیست  ** که درین شستن بخویشم حکمتیست 
  • Peygamber dedi ki: “Ben de biliyorum, fakat şimdi bunu ben yıkayacağım. Bunu bizzat yıkamamda bir hikmet var.”
  • منتظر بودند کین قول نبیست  ** تا پدید آید که این اسرار چیست  115
  • Bu söz Peygamber sözü diye hepsi sustular, bu sır nedir, hele bir çıksın diye beklemeye koyuldular.
  • او به جد می‌شست آن احداث را  ** خاص ز امر حق نه تقلید و ریا 
  • Peygamber o pisliği, bilhassa Allah buyruğu ile adamakıllı yıkamakta idi, riya ile değil.