-
مرد را خوش وا خورد فردش کند ** صاف گردد دردش ار دردش کند
- Adamı güzelce yer, onu tek mücerret bir hale getirir. Derdi varsa tortusunu süzer, saf bir hale sokar.
-
زان یکی درد او ز جمله دردها ** وا رهد پا بر نهد او بر سها
- O bir dert yüzünden bütün tortulardan kurtulur, ayağını süha yıldızının başına kor.
-
چند گویی همچو زاغ پر نحوس ** ای خلیل از بهر چه کشتی خروس
- Niceye yolsuzluklarla dopdolu olan kuzgun gibi söylenip duracaksın? Ey Halil horozu neden kestin diyeceksin?
-
گفت فرمان حکمت فرمان بگو ** تا مسبح گردم آن را مو به مو
- Halil der ki: Buyruğa uydum. İyi ama o buyruktaki hikmet neydi? Söyle de Tanrı’yı her bir kılımla tespih edeyim.
-
بیان آنک کشتن خلیل علیهالسلام خروس را اشارت به قمع و قهر کدام صفت بود از صفات مذمومات مهلکان در باطن مرید
- Halil aleyhisselam’ın, horozu kesmesi, müridin içinde bulunan helak edici ve kötü sıfatlardan hangi sıfatın giderilmesine işarettir?
-
شهوتی است او و بس شهوتپرست ** زان شراب زهرناک ژاژ مست 940
- Horoz şehvete mensuptur, şehvetine pek tapar. O zehirli ve kötü şaraptan sarhoştur.
-
گرنه بهر نسل بود ای وصی ** آدم از ننگش بکردی خود خصی
- Şehvet soy üretmek için olmasaydı Adem utancından kendisini hadım ederdi.
-
گفت ابلیس لعین دادار را ** دام زفتی خواهم این اشکار را
- Melun İblis, Tanrı’ya avlanabilmek için bana kuvvetli bir tuzak lazım dedi.
-
زر و سیم و گلهی اسپش نمود ** که بدین تانی خلایق را ربود
- Tanrı, ona altın, gümüş ve at gösterdi, halkı bunlarla aldatabilirsin dedi.
-
گفت شاباش و ترش آویخت لنج ** شد ترنجیده ترش همچون ترنج
- İblis, zahiren bunu beğendi. Beğendi ama suratını ekşitti, sıkılmış turunç gibi dudaklarını sarkıttı.
-
پس زر و گوهر ز معدنهای خوش ** کرد آن پسمانده را حق پیشکش 945
- Tanrı, o geberesiceye güzel madenlerden altın ve mücevheratı armağan etti.
-
گیر این دام دگر را ای لعین ** گفت زین افزون ده ای نعمالمعین
- A melun dedi, şu tuzağı da al. Şeytan dedi ki: Ey güzel yardımcı daha artır.
-
چرب و شیرین و شرابات ثمین ** دادش و بس جامهی ابریشمین
- Yağlı, ballı şeylerle ağır ve değerli şaraplar ve bir çok ipek elbiseler verdi.
-
گفت یا رب بیش ازین خواهم مدد ** تا ببندمشان به حبل من مسد
- Şeytan dedi ki: Yarabbi, imdat et, bundan fazla isterim. Ver de onları iplerimle adamakıllı bağlıyayım.
-
تا که مستانت که نر و پر دلند ** مردوار آن بندها را بسکلند
- Bu suretle erkek ve yürekli sarhoşların, erkekçesine o bağları koparsınlar.
-
تا بدین دام و رسنهای هوا ** مرد تو گردد ز نامردان جدا 950
- Bu hava ve heves tuzaklarıyla ipler, senin erini adam olmayanlardan ayırt etsin.
-
دام دیگر خواهم ای سلطان تخت ** دام مردانداز و حیلتساز سخت
- Ey ululuk tahtının sultanı, başka bir tuzak istiyorum, öyle bir tuzak ki insanı baş aşağı atacak kadar şiddetli ve aldatıcı olsun.
-
خمر و چنگ آورد پیش او نهاد ** نیمخنده زد بدان شد نیمشاد
- Tanrı, şarap ve çalgıyı getirip önüne koydu. Şeytan bunları görünce hafifçe güldü neşelendi.
-
سوی اضلال ازل پیغام کرد ** که بر آر از قعر بحر فتنه گرد
- Ezeli azgınlığa haber gönderip fitne denizinin dibinden toz kopar dedi.
-
نی یکی از بندگانت موسی است ** پردهها در بحر او از گرد بست
- Musa’da senin kullarından bir kul değil miydi? Deniz dibinde tozdan perdeler salmadı mı?
-
آب از هر سو عنان را واکشید ** از تگ دریا غباری برجهید 955
- Su her taraftan çekildi ve deniz dibinden bir toz koptu.
-
چونک خوبی زنان فا او نمود ** که ز عقل و صبر مردان میفزود
- Tanrı erkeklerin aklını, sabrını alan kadın güzelliğini ona gösterince;
-
پس زد انگشتک به رقص اندر فتاد ** که بده زوتر رسیدم در مراد
- Parmacıklarını şıkırdatarak oynamaya başladı. Ver, ver şimdicik muradıma kavuştum dedi.
-
چون بدید آن چشمهای پرخمار ** که کند عقل و خرد را بیقرار
- Aklı fikri kararsız hale getiren o mahmur gözleri görünce,
-
وآن صفای عارض آن دلبران ** که بسوزد چون سپند این دل بر آن
- Şu gönlü çöre otu gibi yakıp kavuran dilberlerin yüzlerini seyredince neşelendi.
-
رو و خال و ابرو و لب چون عقیق ** گوییا حق تافت از پردهی رقیق 960
- Yüz. ben, kaş. Akik gibi dudaklar. Sanki ince bir perdeden Tanrı parlamış.