آنک مردی در بغل کردی به فن ** میبگیرندش بغل وقت شدن
Güreşte hileyle bir pehlivanı koltuğuna alıp yere yıkarken şimdi yol yürümek üzere onu koltuklarlar, onun koltuğuna girerler.
این خود آثار غم و پژمردگیست ** هر یکی زینها رسول مردگیست
Bu ancak gam alametidir, pörsüme nişanesidir. Bunların her biri, ölüm elçisidir.
تفسیر اسفل سافلین الا الذین آمنوا و عملوا الصالحات فلهم اجر غیر مومنون
“Onu aşağılıkların en aşağısına reddettik. Ancak inanan ve iyilikte bulunanlar müstesna. Onlara sonu olmıyan ve kesilmeyen ecir vardır” ayetinin tefsiri
لیک گر باشد طبیبش نور حق ** نیست از پیری و تب نقصان و دق
Fakat bir adamın hekimi Tanrı nuru olursa ona kocalıktan, hararetten bir noksan gelmez.
سستی او هست چون سستی مست ** که اندر آن سستیش رشک رستمست 975
Onun gevşekliği, sarhoşun gevşekliği gibidir. O gevşeklikte bile güçlü kuvvetlidir, Rüstem bile ona haset eder.
گر بمیرد استخوانش غرق ذوق ** ذره ذرهش در شعاع نور شوق
Ölürse kemikleri zevke gark olur, zerre,zerre bütün varlığı, şevk ışığına dalar.
وآنک آنش نیست باغ بیثمر ** که خزانش میکند زیر و زبر
Fakat nuru olmayan kişi, meyvesiz bağdır. Güz onu alt üst eder.
گل نماند خارها ماند سیاه ** زرد و بیمغز آمده چون تل کاه
Gülü kalmaz, kara,kara dikenleri kalır. Saman yığını gibi sararır, mahsulsüz bir hale gelir.
تا چه زلت کرد آن باغ ای خدا ** که ازو این حلهها گردد جدا
Tanrım o bağ ne kusurda bulundu ki o güzelim elbiselerden ayrıldı?
خویشتن را دید و دید خویشتن ** زهر قتالست هین ای ممتحن 980
Kendisini gördü. Kendisini görmek, öldürücü bir zehirdir ey sınanan kişi kendine gel!
شاهدی کز عشق او عالم گریست ** عالمش میراند از خود جرم چیست
Aşkından alemin ağlayıp inlediği güzeli, ne suçu var ki herkes kendinden uzaklaştırır.
جرم آنک زیور عاریه بست ** کرد دعوی کین حلل ملک منست
Suçu şu: Süsü, püsü iğretidir. Öyle olduğu halde bu elbiseler benimdir diye davaya kalkışır.
واستانیم آن که تا داند یقین ** خرمن آن ماست خوبان دانهچین
Onu alalım da yakinen bilsin, harman bizimdir, güzellerse tanesini toplarlar.
تا بداند کان حلل عاریه بود ** پرتوی بود آن ز خورشید وجود
Bilsin ki o süs, püs iğretidir. O varlık güneşinin bir ışığıdır.
آن جمال و قدرت و فضل و هنر ** ز آفتاب حسن کرد این سو سفر 985
O güzellik, kudret, fazilet ve hüner, güzellik güneşindendir, bu tarafa gelmiş vurmuştur.
باز میگردند چون استارها ** نور آن خورشید ازین دیوارها
O güneşin ışığı, yıldızlar gibi yine şu vurduğu duvarlardan çekilir gider.
پرتو خورشید شد وا جایگاه ** ماند هر دیوار تاریک و سیاه
Güneşin ışığı gitti mi her duvar, kapkara, karanlık bir halde kala kalır.
آنک کرد او در رخ خوبانت دنگ ** نور خورشیدست از شیشهی سه رنگ
Güzellerin yüzünde insanı hayran eden nur, üç renkli camdan vuran güneşin ışığıdır.
شیشههای رنگ رنگ آن نور را ** مینمایند این چنین رنگین بما
Renk,renk camlar o nuru bize çeşit renkli göstermededir.
چون نماند شیشههای رنگرنگ ** نور بیرنگت کند آنگاه دنگ 990
Renk,renk camlar kalmadı mı, o vakitler seni renksiz nur hayran eder.
خوی کن بیشیشه دیدن نور را ** تا چو شیشه بشکند نبود عمی
Nuru, camsız görmeyi adet edin de cam kırılınca kör kalmayasın.
قانعی با دانش آموخته ** در چراغ غیر چشم افروخته
Öğrenilmiş, bellenmiş bilgiye kani olmuş, gözünü başkasının nuru ile aydınlatmışsın.
او چراغ خویش برباید که تا ** تو بدانی مستعیری نیفتا
O da, o ışığı iğreti aldığını bilesin diye senden mumunu kapıverir.
گر تو کردی شکر و سعی مجتهد ** غم مخور که صد چنان بازت دهد
Fakat sen şükreder, çalışıp çabalarsan gam yeme. Sana bunun gibi yüzlercesini verir.
ور نکردی شکر اکنون خون گری ** که شدست آن حسن از کافر بری 995
Şükretmiyorsan artık kan ağla. Çünkü o güzellik kafirden ayrılmıştır.
امة الکفران اضل اعمالهم ** امة الایمان اصلح بالهم
Küfre ümmet olanların işleri borçtur. İmana ümmet olanların kalpleri temizdir, özleri halistir.