آنچنان که کاروانی میرسید ** در دهی آمد دری را باز دید
Hani bir kervan bir köye gelip çatmış, orada açık bir kapı görmüştü.
آن یکی گفت اندرین برد العجوز ** تا بیندازیم اینجا چند روز
Kervan halkından biri bu kocakarı soğuğunda eşyamızı buraya atalım, birkaç gün burada kalalım dedi.
بانگ آمد نه بینداز از برون ** وانگهانی اندر آ تو اندرون
İçeriden bir ses geldi: Hayır ,neyiniz varsa önce dışarıya bırakın da ondan sonra içeri girin.
هم برون افکن هر آنچ افکندنیست ** در میا با آن کای ن مجلس سنیست
Atılması gereken ne varsa dışarıya at da öyle gel. Onlarla içeriye girmeye kalkışma ki bu meclis pek yüce bir meclistir.
بد هلال استاددل جانروشنی ** سایس و بندهی امیری مومنی 1135
Hilâl, gönlü üstat, ruhu aydın bir zattı. İnanmış bir adamın kuluydu, ona seyislik etmekteydi.
سایسی کردی در آخر آن غلام ** لیک سلطان سلاطین بنده نام
Ahırda seyislik ediyordu, ay, kuldu, köleydi ama hakikatte padişahlar padişahıydı.
آن امیر از حال بنده بیخبر ** که نبودش جز بلیسانه نظر
Beyin, kölesinden haberi bile yoktur. Çünkü ona ancak şeytanın Âdem’e baktığı gibi bakıyordu.
آب و گل میدید و در وی گنج نه ** پنج و شش میدید و اصل پنج نه
Ancak su ve toprak görüyordu, ondaki defineden haberi yoktu. Beş duyguyla altı ciheti görüyordu, beş duygunun aslını değil.
رنگ طین پیدا و نور دین نهان ** هر پیمبر این چنین بد در جهان
Toprağın rengi meydandaydı, din nuru görünmüyordu. Her peygamber âlemde böyleydi.
آن مناره دید و در وی مرغ نی ** بر مناره شاهبازی پر فنی 1140
Birisi minareyi görür, minaredeki kuşu göremez. Minaredeki hünerli doğanı gözü alamaz.
وان دوم میدید مرغی پرزنی ** لیک موی اندر دهان مرغ نی
İkincisi, kanatlarını çırpan kuşu görür, fakat kuşun ağzındaki tüyü göremez.
وانک او ینظر به نور الله بود ** هم ز مرغ و هم ز مو آگاه بود
Allah nuru ile bakansa hem kuşu görür, hem ağzındaki tüyü.
گفت آخر چشم سوی موی نه ** تا نبینی مو بنگشاید گره
Öbürüne der ki: Tüyü gör tüyü. Tüyü göremedikçe düğüm açılmaz.
آن یکی گل دید نقشین دو وحل ** وآن دگر گل دید پر علم و عمل
Birisi insanı nakışlarla bezenmiş balçıktan bir suret görür öbürü ilim ve amelle dolu bir balçık!
تن مناره علم و طاعت همچو مرغ ** خواه سیصد مرغگیر و یا دو مرغ 1145
Beden minaredir, ilim ve ibadet kuşa benzer, onu ister üç yüz tane say ister iki tane.
مرد اوسط مرغبینست او و بس ** غیر مرغی مینبیند پیش و پس
Orta görüşlü adam, yalnız kuşu görür, kuştan başka önde, artta hiçbir şey göremez.
موی آن نور نیست پنهان آن مرغ ** هیچ عاریت نباشد کار او
Tüyse, kuşta gizli olan tüydür, kuşun canı onunla kaimdir.
مرغ کان مویست درمنقار او ** هیچ عاریت نباشد کار او
علم او از جان او جوشد مدام ** پیش او نه مستعار آمد نه وام
Onun bilgisi daima canından coşar.Ne eğretidir,ne borç!
رنجور شدن این هلال و بیخبری خواجهی او از رنجوری او از تحقیر و ناشناخت و واقف شدن دل مصطفی علیهالسلام از رنجوری و حال او و افتقاد و عیادت رسول علیهالسلام این هلال را
Hilâl hastalandı, efendisi onu hor görür, tanımazdı, hastalığını da duymadı. Mustafa aleyhisselâm’ın gönlüne doğdu.Hilâl’in hatırını sormaya,ona geçmiş olsun demeye gitti.
از قضا رنجور و ناخوش شد هلال ** مصطفی را وحی شد غماز حال 1150
Hilâl kazara hastalandı, zayıflamaya, erimeye başladı. Mustafa, vahiyle onun halini anladı.
بد ز رنجوریش خواجهش بیخبر ** که بر او بد کساد و بیخطر
Efendisi, onu, pek hor gördüğünden hastalığından da haberdar olmadı.
خفته نه روز اندر آخر محسنی ** هیچ کس از حال او آگاه نی
O ihsan sahibi ahırda tam dokuz gün yattı. Hiç kimse halini bilmiyordu.
آنک کس بود و شهنشاه کسان ** عقل صد چون قلزمش هر جا رسان
Er olan, erlere padişahlar padişahı kesilen, kendisini yüzlerce akıl, bir deniz gibi kaplayan,
وحیش آمد رحم حق غمخوار شد ** که فلان مشتاق تو بیمار شد
Peygambere vahiy geldi, Allah merhameti dertlilere derman oldu, iştiyakını çeken Hilâl hastadır.
مصطفی بهر هلال با شرف ** رفت از بهر عیادت آن طرف 1155
Mustafa kadri yüce Hilâl’i görmek, ona geçmiş olsun deyip hatırını sormak için o tarafa doğru yola çıktı.