English    Türkçe    فارسی   

6
1395-1419

  • سخت بی‌رحمی و بس سنگین‌دلی  ** که به صد شمشیر او را قاتلی  1395
  • Ne merhametsiz, ne taş yürekli anasın, onu âdeta yüzlerce kılıçla kesip öldürmedesin diye kızar, savaşırdı.
  • من ز گفت هر دو حیران گشتمی  ** در دل افتادی مرا بیم و غمی 
  • Ben ikisinin sözüne şaşardım, gönlüme bir korkudur, bir derttir düşerdi.
  • تا چه دوزخ‌خوست محمود ای عجب  ** که مثل گشتست در ویل و کرب 
  • Mahmud acaba ne cehennem adamki derdim, helâke, felâketlere örnek olmada.
  • من همی‌لرزیدمی از بیم تو  ** غافل از اکرام و از تعظیم تو 
  • Senin korkundan titrer dururdum, keremlerinden, ağırlamalarından tamamıyla gafildim.
  • مادرم کو تا ببیند این زمان  ** مر مرا بر تخت ای شاه جهان 
  • Neden anan şimdi gelsin de beni taht üstünde görsün ey cihan padişahı!
  • فقر آن محمود تست ای بی‌سعت  ** طبع ازو دایم همی ترساندت  1400
  • İşte yoksulluk da ey daralmış adam, o Mahmud’a benzer, tıpkısıdır. Tabiatın, seni yoksullukla korkutur durur.
  • گر بدانی رحم این محمود راد  ** خوش بگویی عاقبت محمود باد 
  • Fakat bu yüce ve adalet sahibi Mahmud’un merhametini bilsen sonu hayır olsun, Mahmut olsun dersin.
  • فقر آن محمود تست ای بیم‌دل  ** کم شنو زین مادر طبع مضل 
  • Ey gönlü korkup duran, yoksulluk sana göre Mahmut’tur. Seni yoldan çıkaran tabiatını pek dinleme.
  • چون شکار فقر کردی تو یقین  ** هم‌چوکودک اشک باری یوم دین 
  • Yoksulluğu adam akıllı avlasan o çocuk gibi kıyamete dek ağlarsın.
  • گرچه اندر پرورش تن مادرست  ** لیک از صد دشمنت دشمن‌ترست 
  • Beden, insanı besleme hususunda anaya benzer ama sana yüz düşmandan daha düşmandır.
  • تن چو شد بیمار داروجوت کرد  ** ور قوی شد مر ترا طاغوت کرد  1405
  • Bedenin hasta oldu mu sana ilaç aratır, kuvvetlendi mi seni şeytanlaştırır, bir put haline sokar.
  • چون زره دان این تن پر حیف را  ** نی شتا را شاید و نه صیف را 
  • Şu sitemlerle dopdolu olan bedeni bir zırh bil; ne kışa yarar ne yaza.
  • یار بد نیکوست بهر صبر را  ** که گشاید صبر کردن صدر را 
  • Sabredersen kötü arkadaş iyidir. Sabır, insanın göğsünü açar, insanı genişletir.
  • صبر مه با شب منور داردش  ** صبر گل با خار اذفر داردش 
  • Ayın gece sabretmesi , onu apaydın bir hale kor. Gülün dikene sabrı, onu güzel kokulu bir hale getirir.
  • صبر شیر اندر میان فرث و خون  ** کرده او را ناعش ابن اللبون 
  • Aslanın pislik ve kan içinde kalıp sabretmesi , onu deve yavrularıyla doyurur.
  • صبر جمله‌ی انبیا با منکران  ** کردشان خاص حق و صاحب‌قران  1410
  • Peygamberlerin münkirlere sabretmesi onları Allah hassı yapmış , sahipkıran etmiştir.
  • هر که را بینی یکی جامه درست  ** دانک او آن را به صبر و کسب جست 
  • Kimde bir düzgün esvap görsen bil ki onu sabretmek , uğraşıp kazanmakla elde etmiştir.
  • هرکه را دیدی برهنه و بی‌نوا  ** هست بر بی‌صبری او آن گوا 
  • Kimi aç , çıplak görürsen bu hali , sabırsızlığına tanıktır.
  • هرکه مستوحش بود پر غصه جان  ** کرده باشد با دغایی اقتران 
  • Kim ürker , canı dertler içinde kalırsa mutlaka bir kötü kişiye arkadaşlık etmiştir.
  • صبر اگر کردی و الف با وفا  ** ار فراق او نخوردی این قفا 
  • Eğer sabretsen ülfetine tahammül edip vefa göstersen sevdiğinden ayrılmaz , başını dövmezdin.
  • خوی با حق نساختی چون انگبین  ** با لبن که لا احب الافلین  1415
  • Balla sütün karıştığı gibi Allah huyuyla huylansaydın “Ben batanları sevmem” der,
  • لاجرم تنها نماندی هم‌چنان  ** که آتشی مانده به راه از کاروان 
  • Kervandan arda kalmış ateş gibi yol üstünde yalnız başına kala kalmazdın.
  • چون ز بی‌صبری قرین غیر شد  ** در فراقش پر غم و بی‌خیر شد 
  • Sabırsızlıktan Allah’dan başkasına eş oldun mu onun ayrılığıyla dertlenirsin , hayrın kalmaz.
  • صحبتت چون هست زر ده‌دهی  ** پیش خاین چون امانت می‌نهی 
  • Sohbetin halis altınsa nasıl oluyor da haine emanet ediyorsun ?
  • خوی با او کن که امانتهای تو  ** آمن آید از افول و از عتو 
  • Allahyla düş kalk, onun huylarıyla huylan da emanetlerin zâyi olmaktan da emin olsun, eksilmekten de.