- 
		    بیند اندر ذره خورشید بقا  ** بیند اندر قطره کل بحر را 
- Zerrede ebedî varlık güneşini görür, katrada bütün denizi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  بار دیگر رجوع کردن به قصهی صوفی و قاضی 
- Yine sofi hikâyesi,sofiyle kadı
 
	      
	       
	      
	       
	      
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت صوفی در قصاص یک قفا  ** سر نشاید باد دادن از عمی 
- Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خرقهی تسلیم اندر گردنم  ** بر من آسان کرد سیلی خوردنم 
- Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   دید صوفی خصم خود را سخت زار  ** گفت اگر مشتش زنم من خصموار    1485
- Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    او به یک مشتم بریزد چون رصاص  ** شاه فرماید مرا زجر و قصاص 
- Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خیمه ویرانست و بشکسته وتد  ** او بهانه میجود تا در فتد 
- Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بهر این مرده دریغ آید دریغ  ** که قصاصم افتد اندر زیر تیغ 
- Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır doğrusu, yazık dedi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون نمیتوانست کف بر خصم زد  ** عزمش آن شد کش سوی قاضی برد 
- Onu dövemediğinden kadıya götürmeyi kurdu.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   که ترازوی حق است و کیلهاش  ** مخلص است از مکر دیو و حیلهاش    1490
- Çünkü kadı, Allahnın terazisidir. Kilesine şeytan hilesi giremez.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    هست او مقراض احقاد و جدال  ** قاطع جن دو خصم و قیل و قال 
- O, hasetlerin, çekişlerin makasıdır. İki düşmanın savaşını, dedikodusunu keser.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    دیو در شیشه کند افسون او  ** فتنهها ساکن کند قانون او 
- Afsunu ,şeytanı şişeye hapseder. Kanunu, fitneleri yatıştırır.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون ترازو دید خصم پر طمع  ** سرکشی بگذارد و گردد تبع 
- Tamahkâr düşman teraziyi görünce serkeşliği bırakır, onun hükmüne uyar.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ور ترازو نیست گر افزون دهیش  ** از قسم راضی نگردد آگهیش 
- Fakat terazi olmazsa çok bile versen payına razı olmaz.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   هست قاضی رحمت و دفع ستیز  ** قطرهای از بحر عدل رستخیز    1495
- Kadı rahmettir, savaşı defeder, kıyametteki adalet denizinden bir katradır o.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    قطره گرچه خرد و کوتهپا بود  ** لطف آب بحر ازو پیدا بود 
- Karta, küçük ve ayağı kısa bile olsa denizin letafeti, ondan belli olur.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    از غبار ار پاک داری کله را  ** تو ز یک قطره ببینی دجله را 
- Gözündeki tozu temizledin mi bir katra’dan Dicle’yi görebilirsin.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    جزوها بر حال کلها شاهدست  ** تا شفق غماز خورشید آمدست 
- Cüzüler küllerin haline tanıktır. Gün battıktan sonra batıda beliren kızıllık, güneşin varlığını bildirir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    آن قسم بر جسم احمد راند حق  ** آنچ فرمودست کلا والشفق 
- Allah “Güneş battıktan sonra batıda beliren kızıllığa and olsun” dediği zaman Ahmed’in cismine yemin etmiştir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   مور بر دانه چرا لرزان بدی  ** گر از آن یک دانه خرمندان بدی    1500
- Karınca, bir tanecik buğdayı görüp harmanı anlasaydı hiç o bir tane buğdayın üstüne titrer miydi?
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    بر سر حرف آ که صوفی بیدلست  ** در مکافات جفا مستعجلست 
- Sen yine sözüne gel, sofi sabırsız. Yediği sillenin cezasını acele istemekte.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای تو کرده ظلمها چون خوشدلی  ** از تقاضای مکافی غافلی 
- Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş, yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    یا فراموشت شدست از کردههات  ** که فرو آویخت غفلت پردههات 
- Yoksa yaptıklarını unuttun mu ki gaflet, perdelerini indirdi?
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گر نه خصمیهاستی اندر قفات  ** جرم گردون رشک بردی بر صفات 
- Ardında düşmanların olmasaydı kâinat sana haset ederdi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   لیک محبوسی برای آن حقوق  ** اندک اندک عذر میخواه از عقوق    1505
- Fakat sende olan hukuk yüzünden hapistesin. Yaptığın isyanlar yüzünden azar azar özür dilemeye bak.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    تا به یکبارت نگیرد محتسب  ** آب خود روشن کن اکنون با محب 
- Bak da ceza veren seni birden tutmasın. Ey dost, suyunu durult.