-
ور پدر زد او برای خود زدست ** لاجرم از خونبها دادن نرست
- Baba döverse kendi hizmeti için döver, bundan dolayı,kan pahasından kurtulamaz.
-
پس خودی را سر ببر ای ذوالفقار ** بیخودی شو فانیی درویشوار
- Ey Zülfikar, kendi varlığının, benliğinin başını kes. Kendinden geç, derviş gibi yok ol.
-
چون شدی بیخود هر آنچ تو کنی ** ما رمیت اذ رمیتی آمنی
- Kendinden geçtin, varlığını bıraktın mı, ne yaparsan Allah yapar. “Sen atmadın, Allah attı” hükmüne girersin, eminsin.
-
آن ضمان بر حق بود نه بر امین ** هست تفصیلش به فقه اندر مبین
- O diyet Allahyadır, emin olan adama değil. Bu, “Fıkıh” ta uzun uzadıya ve etraflıca anlatılmıştır.
-
هر دکانی راست سودایی دگر ** مثنوی دکان فقرست ای پسر 1525
- Her dükkânın ayrı bir sanatı, ayrı bir kârı vardır. Mesnevide yokluk dükkânıdır oğul.
-
در دکان کفشگر چرمست خوب ** قالب کفش است اگر بینی تو چوب
- Kunduracı dükkânında güzel deriler bulunur. Herhangi bir tahta parçası görürse bil ki kundura kalıbıdır.
-
پیش بزازان قز و ادکن بود ** بهر گز باشد اگر آهن بود
- Kumaş satanlarda kumaşlar, ipekliler bulunur, demir olsa olsa arşın olarak vardır.
-
مثنوی ما دکان وحدتست ** غیر واحد هرچه بینی آن بتست
- Mesnevimiz vahdet dükkânıdır. Orada birden başka ne görürsen puttur.
-
بت ستودن بهر دام عامه را ** همچنان دان کالغرانیق العلی
- Halkı tuzağa düşürmek için putu övmeyi “Onlar ak ve yüce kuşlardır” sözü gibi say.
-
خواندش در سورهی والنجم زود ** لیک آن فتنه بد از سوره نبود 1530
- Peygamber, onu “Vennecmi” suresinde okudu ama o söz, surede bir âyet değildi, sınama için söylenmiş bir sözdü.
-
جمله کفار آن زمان ساجد شدند ** هم سری بود آنک سر بر در زدند
- Sonunda bütün kâfirler de secde ettiler. Bu, bir sırdı, bu suretle onlar da yere baş koydular.
-
بعد ازین حرفیست پیچاپیچ و دور ** با سلیمان باش و دیوان را مشور
- Bundan sonra anlaşılması güç, karışık bir söz vardır. Sen, Süleyman’la bulun, şeytanlara karışma.
-
هین حدیث صوفی و قاضی بیار ** وان ستمکار ضعیف زار زار
- Yine sofi ile kadı hikâyesine gel, o zayıf ve perişan, fakat zalim adamın hikâyesini anlat.
-
گفت قاضی ثبت العرش ای پسر ** تا برو نقشی کنم از خیر و شر
- Kadı dedi ki: Oğul, önce tavanı durdur da ondan sonra ona hayır, şer bir resim yapayım.
-
کو زننده کو محل انتقام ** این خیالی گشته است اندر سقام 1535
- Vuran nerede? Vurduğu yer neresi? Yahu, bu, hastalıkla bir hayal olmuş!
-
شرع بهر زندگان و اغنیاست ** شرع بر اصحاب گورستان کجاست
- Şeriat,dirilerle zenginler içindir. Hiç mezardaki ölülere şeriat hükümleri tatbik edilebilir mi?
-
آن گروهی کز فقیری بیسرند ** صد جهت زان مردگان فانیتراند
- Yoklukla kendilerinden geçmiş olanlar, o ölülerden yüz kat daha ölüdür.
-
مرده از یک روست فانی در گزند ** صوفیان از صد جهت فانی شدند
- Ölü, bir kere ölmüş, bu âlemden geçip gitmiştir. Halbuki sofiler, yüz taraftan ölmüşlerdir.
-
مرگ یک قتلست و این سیصد هزار ** هر یکی را خونبهایی بیشمار
- Ölüm, bir kere öldürülmedir. Halbuki bu, üç yüz ölümdür, her birine de sayısız diyet vardır.
-
گرچه کشت این قوم را حق بارها ** ریخت بهر خونبها انبارها 1540
- Allah, bunları defalarla öldürmüştür ama diyetleri için de ambarlar dökmüştür.
-
همچو جرجیساند هر یک در سرار ** کشته گشته زنده گشته شصت بار
- Bunların her biri hakikat âleminde Circis’e benzerler. Altmış kere öldürülmüşler, altmış kere dirilmişlerdir.
-
کشته از ذوق سنان دادگر ** میبسوزد که بزن زخمی دگر
- Bu çeşit adam, ihsan sahibi kılıcın zevkiyle öldürülmüştür; fakat bir kere daha vur diye yanar, sızlanır durur.
-
والله از عشق وجود جانپرست ** کشته بر قتل دوم عاشقترست
- Vallahi şehit olan, o canlar bağışlayan varlığın aşkıyla ikinci defa öldürülmeye öyle bir âşıktır ki!
-
گفت قاضی من قضادار حیم ** حاکم اصحاب گورستان کیم
- Kadı dedi ki: Ben dirilere hükmederim, mezarlıkta yatan ölülere değil.
-
این به صورت گر نه در گورست پست ** گورها در دودمانش آمدست 1545
- Bu, görünüşte mezarda alçalmış, ölü değil ama mezarlar onun varlığında gizli.