-
زار و رنجورست و درویش و ضعیف ** سه درم در بایدش تره و رغیف
- O da zayıf, yok yoksul bir adam. Üç kuruşla kendine ekmek katık alır.
-
بر قفای قاضی افتادش نظر ** از قفای صوفی آن بد خوبتر
- Hasta adamın gözü kadının ensesine ilişti. Baktı ki onun kellesi, sofininkinden daha hoş.
-
راست میکرد از پی سیلیش دست ** که قصاص سیلیم ارزان شدست 1565
- Vurduğum sillenin cezası ucuz deyip vurmak için elini kaldırdı.
-
سوی گوش قاضی آمد بهر راز ** سیلیی آورد قاضی را فراز
- Kadının yanına gidip kulağına bir şey söyleyecek gibi yaptı, ensesine bir hudayi sille aşketti.
-
گفت هر شش را بگیرید ای دو خصم ** من شوم آزاد بی خرخاش و وصم
- Dedi ki: Altı kuruşu bölüşün ben de hırıltıdan gürültüden kurtulayım!
-
طیره شدن قاضی از سیلی درویش و سرزنش کردن صوفی قاضی را
- Kadının bundan kızması,sofinin ona sitemde bulunması
-
گشت قاضی طیره صوفی گفت هی ** حکم تو عدلست لاشپک نیست غی
- Kadı kızınca sofi, hey dedi. Şüphe yok ki senin hükmün adalettir, azgınlık değil.
-
آنچ نپسندی به خود ای شیخ دین ** چون پسندی بر برادر ای امین
- Ey din şeyhi, ey emin adam! Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl hükmediyorsun?
-
این ندانی که می من چه کنی ** هم در آن چه عاقبت خود افکنی 1570
- Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin düşersin.
-
من حفر برا نخواندی از خبر ** آنچ خواندی کن عمل جان پدر
- “Kim kardeşine kuyu kazarsa kendi düşer” hadisini okumadın mı? Okuduysan a babasının kuzusu önce o hükme sen uy.
-
این یکی حکمت چنین بد در قضا ** که ترا آورد سیلی بر قفا
- Kafana bir sille inmesine sebep olan şu tek hükmün yok mu? Eğer öbür hükümlerin de böyleyse,
-
وای بر احکام دیگرهای تو ** تا چه آرد بر سر و بر پای تو
- Vay senin hükümlerine. Kim bilir onlar da başına, ayağına ne dertler getirir?
-
ظالمی را رحم آری از کرم ** که برای نفقه بادت سه درم
- Bir zalime, sana harcamak için üç kuruş lâzım diye acırsın ha.
-
دست ظالم را ببر چه جای آن ** که بدست او نهی حکم و عنان 1575
- Acımanın yeri mi? Zalimin elini kes. Halbuki sen, hükmü, dizgini o zalimin eline veriyorsun.
-
تو بدان بز مانی ای مجهولداد ** که نژاد گرگ را او شیر داد
- Sen ey adaleti bilinmez adam, kurt yavrusuna süt veren keçiye benziyorsun!
-
جواب دادن قاضی صوفی را
- Kadının sofiye cevap vermesi
-
گفت قاضی واجب آیدمان رضا ** هر قفا و هر جفا کارد قضا
- Kadı dedi ki: Kaza ve kaderden gelen her silleye her cefaya razı olmamız gerek.
-
خوشدلم در باطن از حکم زبر ** گرچه شد رویم ترش کالحق مر
- Alnımızın yazısına içten razıyım, yüzüm ekşidi ama hoş gör; hak, acıdır.
-
این دلم باغست و چشمم ابروش ** ابر گرید باغ خندد شاد و خوش
- Gönlüm bağdır, gözüm buluta benzer. Bulut ağladı mı bağ güler, neşelenir, hoş bir hale gelir.
-
سال قحط از آفتاب خیرهخند ** باغها در مرگ و جان کندن رسند 1580
- Kıtlık yılında gülüp duran güneşin yüzünden bağlar, bahçeler ölüm haline girer, can çekişirler.
-
ز امر حق وابکوا کثیرا خواندهای ** چون سر بریان چه خندان ماندهای
- Allah’nın “Çok ağlayın” emrini okumuşsundur. Peki, ne diye pişmiş kelle gibi sırıtıp kaldın ya?
-
روشنی خانه باشی همچو شمع ** گر فرو پاشی تو همچون شمع دمع
- Mum gibi daima göz yaşı dökersen mum gibi evi aydınlatmış olursun.
-
آن ترشرویی مادر یا پدر ** حافظ فرزند شد از هر ضرر
- Ananın, yahut babanın ekşi suratı,çocuğu her zarardan korur.
-
ذوق خنده دیدهای ای خیرهخند ** ذوق گریه بین که هست آن کان قند
- Ey sersem sersem gülüp duran, gülmenin zevkini gördün, bir de ağlamanın zevkini seyret. O, şeker madenidir.
-
چون جهنم گریه آرد یاد آن ** پس جهنم خوشتر آید از جنان 1585
- Seni cehennem ağlatırsa onu anmak, sana cennetten hoştur.
-
خندهها در گریهها آمد کتیم ** گنج در ویرانهها جو ای سلیم
- Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey sâf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
-
ذوق در غمهاست پی گم کردهاند ** آب حیوان را به ظلمت بردهاند
- Zevk gamlardadır. Onların izini kaybetmişler, abıhayatı karanlıklara çekip götürmüşlerdir.