-
خود چه کم گشتی ز جود و رحمتش ** گر نبودی خرخشه در نعمتش
- Hâsılı nimetinde bir hırıltı, gürültü olmasaydı cömertliğinden, ne eksilirdi ki?
-
جواب قاضی سال صوفی را و قصهی ترک و درزی را مثل آوردن
- Kadının sofiye cevap vermesi ve Türkle terzi hikâyesini örnek getirmesi
-
گفت قاضی بس تهیرو صوفیی ** خالی از فطنت چو کاف کوفیی 1650
- Kadı, pek bomboş bir sofisin sen. Kûfî yazıdaki kef gibi bomboşsun, bir parçacık bile aklın yok.
-
تو بنشنیدی که آن پر قند لب ** غدر خیاطان همیگفتی به شب
- Ağzından şekerler saçan hikâyeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, hiç duymadın mı sen?
-
خلق را در دزدی آن طایفه ** مینمود افسانههای سالفه
- Onların halkı nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair geçmiş zamanlardaki hikâyeleri anlatır durur.
-
قصهی پارهربایی در برین ** می حکایت کرد او با آن و این
- Kumaş keserlerken kumaşın bir parçasını nasıl çaldıklarını şuna buna söyler.
-
در سمر میخواند دزدینامهای ** گرد او جمع آمده هنگامهای
- Hikâyecinin biri de geceleyin yine terzi masalı okumaya koyulmuştu. Halk başına toplanmıştı.
-
مستمع چون یافت جاذب زان وفود ** جمله اجزااش حکایت گشته بود 1655
- Dinleyici bulunduğundan bütün cüzleri hikâye olmuştu âdeta.
-
قال النبی علیه السلام ان الله تعالی یلقن الحکمة علی لسان الواعظین بقدر همم المستمعین
- Peygamber aleyhisselâm “Şüphe yok Allah, dinleyenlerin himmetince vaiz edenlerin diline hikmet telkin eder” buyurdu.
-
جذب سمعست ار کسی را خوش لبیست ** گرمی و جد معلم از صبیست
- Birisinin sözü güzelse dinleyicidendir. Öğretmenin heyecanı ve işe iyi sarılması, çocuğun tesiriyledir.
-
چنگیی را کو نوازد بیست و چار ** چون نیابد گوش گردد چنگ بار
- Yirmi dört şubeden çalgı çalan bir çalgıcıya, dinleyen olmadı mı çalgısı bir yük olur.
-
نه حراره یادش آید نه غزل ** نه ده انگشتش بجنبد در عمل
- Aklına ne bir yanık nağme gelir, ne bir güzel, ne de on parmağı, çalgının perdelerinde ve tellerde oynar!
-
گر نبودی گوشهای غیبگیر ** وحی ناوردی ز گردون یک بشیر
- Gayb haberlerini dinleyen bir kulak olmasaydı hiçbir muştucu gökten vahiy getirmezdi.
-
ور نبودی دیدههای صنعبین ** نه فلک گشتی نه خندیدی زمین 1660
- Allah sanatlarını gören gözler olmasaydı ne gökyüzü dönerdi, ne yeryüzü gülerdi.
-
آن دم لولاک این باشد که کار ** از برای چشم تیزست و نظار
- “Sen olmasaydın” sözü, keskin ve görür gözler içindir.
-
عامه را از عشق همخوابه و طبق ** کی بود پروای عشق صنع حق
- Fakat halk, kadın ve yemek aşkından nereden Allah sanatına bakacak, nereden Allah aşkına düşecek?
-
آب تتماجی نریزی در تغار ** تا سگی چندی نباشد طعمهخوار
- Yiyecek birkaç köpek olmadıktan sonra tutmaç suyunu köpeklerin yiyecekleri yere dökmezsin ki.
-
رو سگ کهف خداوندیش باش ** تا رهاند زین تغارت اصطفاش
- Yürü, Allah mağarasının köpeği ol da o, seni seçsin, bu yal yerinden kurtarsın.
-
چونک دزدیهای بیرحمانه گفت ** کی کنند آن درزیان اندر نهفت 1665
- Hikâyeci, terzilerin insafsızca hırsızlılarını anlattı, çaldıkları kumaşları nasıl sakladıklarını söyledi.
-
اندر آن هنگامه ترکی از خطا ** سخت طیره شد ز کشف آن غطا
- Halk arasında Hıta’lı bir Türk vardı. Bu sırrın açılmasına pek kızdı öfkelendi.
-
شب چو روز رستخیز آن رازها ** کشف میکرد از پی اهل نهی
- Gece, kıyamet günü gibi o sırları, hakikat ehline açıp durmaktaydı.
-
هر کجا آیی تو در جنگی فراز ** بینی آنجا دو عدو در کشف راز
- Nereye gitsen de orada birbirlerinin sırlarını açan iki düşmanı savaşır görsen;
-
آن زمان را محشر مذکور دان ** وان گلوی رازگو را صور دان
- O anı, anılıp söylenen mahşer bil. O sır söyleyen boğazı da sur say.
-
که خدا اسباب خشمی ساختست ** وآن فضایح را بکوی انداختست 1670
- Allah, öfke sebeplerini hazırlamış, o kötülükleri ortaya atmıştır.
-
بس که غدر درزیان را ذکر کرد ** حیف آمد ترک را و خشم و درد
- Hikâyeci, terzilerin bir çok hainliklerini sayıp döktü. Türk acıklandı, kızdı, dertlendi.
-
گفت ای قصاص در شهر شما ** کیست استاتر درین مکر و دغا
- Dedi ki: Ey meddah, şehrinizde hilede, hıyanette en usta hangi terzi?
-
دعوی کردن ترک و گرو بستن او کی درزی از من چیزی نتواند بردن
- Türk’ün ,terzi benden bir şey çalamaz diye bahse girişmesi
-
گفت خیاطیست نامش پور شش ** اندرین چستی و دزدی خلقکش
- Meddah dedi ki: Ciğeroğlu derler bir terzi vardır, hırsızlıkta, çeviklikte halkı öldürür âdeta.