-
گرم پرسیدش ز حد ترک بیش ** تا فکند اندر دل او مهر خویش
- Türk’e haddinden fazla saygı gösterdi, hal ve hatır sordu, kendisini sevdirdi.
-
چون بدید از وی نوای بلبلی ** پیشش افکند اطلس استنبلی 1685
- Türk, ondan bu bülbül gibi çilemeyi görünce o İstanbul atlasını terzinin önüne attı.
-
که ببر این را قبای روز جنگ ** زیر نافم واسع و بالاش تنگ
- Bana, dedi, bundan savaş için bir kaftan biç. Belinden aşağısı bol olsun yukarısı dar.
-
تنگ بالا بهر جسمآرای را ** زیر واسع تا نگیرد پای را
- Belden yukarısı dar olsun da güzel dursun, beni bezesin. Fakat aşağı tarafı bol olmalı ki savaşta ayağıma dolaşmasın.
-
گفت صد خدمت کنم ای ذو وداد ** در قبولش دست بر دیده نهاد
- Terzi, sevimli müşterim, sana yüzlerce hizmette bulunayım deyip elini gözünün üstüne koydu, baş üstüne dedi.
-
پس بپیمود و بدید او روی کار ** بعد از آن بگشاد لب را در فشار
- Kumaşı önce bir ölçtü, ne kadardan çıkacak onu anladı, sonra Türkü lâfa tuttu.
-
از حکایتهای میران دگر ** وز کرمها و عطاء آن نفر 1690
- Başka beylerin hikâyelerini söylemeye, onların lûtuf ve ihsanları övmeye koyuldu.
-
وز بخیلان و ز تحشیراتشان ** از برای خنده هم داد او نشان
- Nekeslerden, onların aşağılık huylarından bahsetti. Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi.
-
همچو آتش کرد مقراضی برون ** میبرید و لب پر افسانه و فسون
- Ateş gibi makasını çıkardı, kumaşı kesmeye başladı. Ağzıysa masallarla afsunlarla doluydu.
-
مضاحک گفتن درزی و ترک را از قوت خنده بسته شدن دو چشم تنگ او و فرصت یافتن درزی
- Terzinin güldürecek şeyler söylemesi,Türk’ün kahkahalarla gülmesi ve küçücük, daracık gözlerinin kapanması,terzinin de bu suretle kumaşı çalmaya fırsat bulması
-
ترک خندیدن گرفت از داستان ** چشم تنگش گشت بسته آن زمان
- Türk, hikâyelere gülmeye başladı. Daracık gözü tamamı ile örtüldü.
-
پارهای دزدید و کردش زیر ران ** از جز حق از همه احیا نهان
- Terzi, kumaştan bir parça çalıp oyluğunun altına gizledi. Allah’dan başka kimsecikler görmedi.
-
حق همیدید آن ولی ستارخوست ** لیک چون از حد بری غماز اوست 1695
- Allah, her şeyi görür ama huyu, örtmektir. Fakat haddini aştın mı açan da odur ha!
-
ترک را از لذت افسانهاش ** رفت از دل دعوی پیشانهاش
- Türk, onun masallarının lezzetinden giriştiği bahsi tamamen unuttu.
-
اطلس چه دعوی چه رهن چه ** ترک سرمستست در لاغ اچی
- Atlas neymiş, bahis neymiş, rehin ne? Türk, o terzi beyinin lâtifesine kapıldı gitti, âdeta sarhoş oldu, kendinden geçti.
-
لابه کردش ترک کز بهر خدا ** لاغ میگو که مرا شد مغتذا
- Allah için olsun, lâtifelerin canıma gıda oldu, gülünecek bir şey daha söyle diye yalvardı.
-
گفت لاغی خندمینی آن دغا ** که فتاد از قهقهه او بر قفا
- O hain gülünecek bir şey daha söyledi. Türk kahkahasından sırt üstü yere yıkıldı.
-
پارهای اطلس سبک بر نیفه زد ** ترک غافل خوش مضاحک میمزد 1700
- Gafil Türk, gülüp dururken terzi kumaştan bir parça daha çalıp gömleğinin yakasından koynuna soktu.
-
همچنین بار سوم ترک خطا ** گفت لاغی گوی از بهر خدا
- Hıta’lı Türk, üçüncü defa, Allah aşkına gülünç bir şey daha söyle dedi.
-
گفت لاغی خندمینتر زان دو بار ** کرد او این ترک را کلی شکار
- Terzi, ikinci lâtifesinden daha gülünç bir şey söyledi, Türkü tamamı ile avladı.
-
چشم بسته عقل جسته مولهه ** مست ترک مدعی از قهقهه
- Gözü kapanmış, aklı gitmiş şaşırmış kalmış, bahse giriştiği halde kahkahayla sarhoş olmuştu.
-
پس سوم بار از قبا دزدید شاخ ** که ز خندهش یافت میدان فراخ
- Bu sırada Türkün gülmesinden meydanı boş bulup kumaştan bir parça daha çaldı.
-
چون چهارم بار آن ترک خطا ** لاغ از آن استا همیکرد اقتضا 1705
- Hıta’lı Türk, ustadan dördüncü defa olarak yine gülünç bir şey isteyince,
-
رحم آمد بر وی آن استاد را ** کرد در باقی فن و بیداد را
- Herif rahme geldi, hilesini,düzenini başkalarına yapmaya niyetlenip,
-
گفت مولع گشت این مفتون درین ** بیخبر کین چه خسارست و غبین
- Amma da gülünecek şeye harîs ha dedi, zararından, ziyanından haberi bile yok.
-
بوسهافشان کرد بر استاد او ** که بمن بهر خدا افسانه گو
- Türk, ustayı öperek; Allah aşkına bir hikâye daha söyle diye yalvarıyordu.