-
چون شدی نومید در جهد از کلال ** از جناب حق شنیدی که تعال
- Çalışıp çabalarken yorulup ümitsizliğe düşünce Allah tapısında gel sesini duyuyordu.
-
خافضست و رافعست این کردگار ** بی ازین دو بر نیاید هیچ کار
- Allah alçaltıcıdır, yücelticidir. Bu ikisinden başka hiçbir işi yoktur.
-
خفض ارضی بین و رفع آسمان ** بی ازین دو نیست دورانش ای فلان
- Yerin alçalışına bak, göğün yücelişine bak. Kâinatın devranı bu ikisinden hâli değildir.
-
خفض و رفع این زمین نوعی دگر ** نیم سالی شوره نیمی سبز و تر
- Şu yerin yücelip alçalışı da bir başka çeşittir. Yılın yarısında çorak bir hale gelir, yarısında yeşerir, tazeleşir.
-
خفض و رفع روزگار با کرب ** نوع دیگر نیم روز و نیم شب 1850
- Mihnetle dolu olan zamanın yücelip alçalması, büsbütün başka bir tarzdadır. Yirmi dört saatin yarısı günden olur, yarısı gece.
-
خفض و رفع این مزاج ممترج ** گاه صحت گاه رنجوری مضج
- Zıtlarla uzlaşan mizacın yükselmesi, alçalması da şudur: Gâh insan sıhhatli olur, gâh hastalanır, inler.
-
همچنین دان جمله احوال جهان ** قحط و جدب و صلح و جنگ از افتتان
- Dünyanın bütün hallerini böyle bil. Kıtlık, bolluk, barış, savaş, hep denemelerden meydana gelir.
-
این جهان با این دو پر اندر هواست ** زین دو جانها موطن خوف و رجاست
- Şu dünya, havada bu iki kanatla uçar. Canlar da bu ikisi yüzünden korku ve ümit yurtlarında yurt edinirler.
-
تا جهان لرزان بود مانند برگ ** در شمال و در سموم بعث و مرگ
- Böylece dünya, şimal rüzgârına benzeyen hayatla ve sam yeli gibi olan ölümle titrer durur.
-
تا خم یکرنگی عیسی ما ** بشکند نرخ خم صدرنگ را 1855
- Nihayet İsa’mızın tek renge boyayan birlik küpü yüzlerce renkli küpleri kırar.
-
کان جهان همچون نمکسار آمدست ** هر چه آنجا رفت بیتلوین شدست
- Çünkü o âlem, tuzlaya benzer. Oraya ne düşerse renkten arınır.
-
خاک را بین خلق رنگارنگ را ** میکند یک رنگ اندر گورها
- Toprağa bak. Çeşit, çeşit renkte bulunan insanları mezarlarda bir renge sokmada.
-
این نمکسار جسوم ظاهرست ** خود نمکسار معانی دیگرست
- Bu, görünen bedenlerin tuzlası, mâna âlemine ait tuzlaysa bundan tamamı ile ayrıdır.
-
آن نمکسار معانی معنویست ** از ازل آن تا ابد اندر نویست
- O mâna tuzlası mânevidir. O, ezelden ebede kadar yenilikler içindedir.
-
این نوی را کهنگی ضدش بود ** آن نوی بی ضد و بی ند و عدد 1860
- Eskilik bu yeniliğin zıddıdır. Halbuki o âlemin yeniliği zıtsızdır, eşsizdir, sayıya da sığmaz.
-
آنچنان که از صقل نور مصطفی ** صد هزاران نوع ظلمت شد ضیا
- Nitekim Mustafa’nın nurunun cilâsı ile yüz binlerce çeşit karanlık ışık kesildi.
-
از جهود و مشرک و ترسا و مغ ** جملگی یکرنگ شد زان الپ الغ
- O ulu er yüzünden Yahudilerin, Allah’ya şirk koşanların, Hıristiyanların, Mecusilerin hepsi bir renge boyandılar.
-
صد هزاران سایه کوتاه و دراز ** شد یکی در نور آن خورشید راز
- Yüz binlerce kısa ve uzun gölgeler o sır denizinin nurunda bir oldular.
-
نه درازی ماند نه کوته نه پهن ** گونه گونه سایه در خورشید رهن
- Ne uzunluk kaldı, ne kısalık, ne genişlik. Çeşit, çeşit gölgeler, güneşe rehin oldu.
-
لیک یکرنگی که اندر محشرست ** بر بد و بر نیک کشف و ظاهرست 1865
- Fakat mahşerdeki tek renge boyanış, iyiye de apaçık görünür, kötüye de.
-
که معانی آن جهان صورت شود ** نقشهامان در خور خصلت شود
- O âlemde mânalar, surete bürünürler. Suretlerimiz, hülyalarımıza uygun olur.
-
گردد آنگه فکر نقش نامهها ** این بطانه روی کار جامهها
- O zamanda mektupların sureti açığa çıkar, elbiselerin astarı yüz olur, herkesin içi, dışına döner.
-
این زمان سرها مثال گاو پیس ** دوک نطق اندر ملل صد رنگ ریس
- Şimdi gizli şeyler, alacalı öküze benzer. Söz iği, âlem içinde yüzlerce renkte bir iplik gibi görünür.
-
نوبت صدرنگیست و صددلی ** عالم یک رنگ کی گردد جلی
- Şimdi yüzlerce renge boyanma, yüzlerce gönül sahibi olma devri. Tek renkli olma âlemi nereden tecelli edecek?
-
نوبت زنگست رومی شد نهان ** این شبست و آفتاب اندر رهان 1870
- Şimdi zencilik zamanı. Rum diyarına mensup olanlar, beyaz güzeller gizli. Şimdi gece, güneş gizli.