English    Türkçe    فارسی   

6
2031-2055

  • ای محال و ای محال اشراک او  ** دور از آن دریا و موج پاک او 
  • Ona eş, ortak olsun... Buna imkân yoktur. Böyle şey, o denizden, o denizin pak dalgasından uzaktır.
  • نیست اندر بحر شرک و پیچ پیچ  ** لیک با احول چه گویم هیچ هیچ 
  • Denizde ikilik ve ıstırap yoktur. Fakat şaşıya ne söyleyeyim? Hiç, hiç!
  • چونک جفت احولانیم ای شمن  ** لازم آید مشرکانه دم زدن 
  • Ey şemen, şaşılara arkadaşız madem, müşrikçe konuşmak gerek.
  • آن یکیی زان سوی وصفست و حال  ** جز دوی ناید به میدان مقال 
  • O birlik, vasıf ve hal bakımındandır. Fakat söz meydanına ancak ikilik gelebilir.
  • یا چو احول این دوی را نوش کن  ** یا دهان بر دوز و خوش خاموش کن  2035
  • Ya şaşı gibi bu ikiliği iç, yahut ağzını yum, güzelce sus!
  • یا به نوبت گه سکوت و گه کلام  ** احولانه طبل می‌زن والسلام 
  • Yahut da nöbetle gâh sus, gâh söyle. Hâsılı şaşıca davul döv vesselâm.
  • چون ببینی محرمی گو سر جان  ** گل ببینی نعره زن چون بلبلان 
  • Bir mahrem gördün mü can sırrını söyle. Gül gördün mü bülbüller gibi nâra at.
  • چون ببینی مشک پر مکر و مجاز  ** لب ببند و خویشتن را خنب ساز 
  • Hileyle, geçici şeylerle dolu bir tulum görürsen dudağını kapat, kendini küp haline sok.
  • دشمن آبست پیش او مجنب  ** ورنه سنگ جهل او بشکست خنب 
  • O, suyun düşmanıdır, onun önünde oynama. Yoksa bilgisizlik taşını atar, küpü kırar.
  • با سیاستهای جاهل صبر کن  ** خوش مدارا کن به عقل من لدن  2040
  • صبر با نااهل اهلان را جلاست  ** صبر صافی می‌کند هر جا دلیست 
  • Cahilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara cilâdır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilâlanır.
  • آتش نمرود ابراهیم را  ** صفوت آیینه آمد در جلا 
  • Nemrut’un ateşi, İbrahim’e bir ayna temizliği verdi, aynayı cilalâr gibi onu da arıttı, cilâladı.
  • جور کفر نوحیان و صبر نوح  ** نوح را شد صیقل مرآت روح 
  • Nuh kavminin cefası ile Nuh’un sabrı, Nuh’a ruh cilâsı oldu.
  • حکایت مرید شیخ حسن خرقانی قدس الله سره 
  • Allah,sırrını kutlasın Şeyh Hasan-ı Harkani’ye ait hikâye
  • رفت درویشی ز شهر طالقان  ** بهر صیت بوالحسین خارقان 
  • Bir derviş, Ebül-Huseyn-i Harkan’ın şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı.
  • کوهها ببرید و وادی دراز  ** بهر دید شیخ با صدق و نیاز  2045
  • Dağlar aştı, uzun ovalar geçti. Şeyh’i görmek için özü doğru olarak, Allahya yalvarıp yakararak bunca yol aldı.
  • آنچ در ره دید از رنج و ستم  ** گرچه در خوردست کوته می‌کنم 
  • Yolda gördüğü cefalar, çektiği eziyetler, anlatılmaya değer ama ben kısa kesiyorum.
  • چون به مقصد آمد از ره آن جوان  ** خانه‌ی آن شاه را جست او نشان 
  • O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O padişahın evini sordu.
  • چون به صد حرمت بزد حلقه‌ی درش  ** زن برون کرد از در خانه سرش 
  • Öğrenip kapısına geldi, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu. Şeyhin karısı, kapıdan başını çıkardı.
  • که چه می‌خواهی بگو ای ذوالکرم  ** ژگفت بر قصد زیارت آمدم 
  • Ey kerem sahibi, ne istiyorsun? dedi. Derviş, ziyaret için geldim deyince.
  • خنده‌ای زد زن که خه‌خه ریش بین  ** این سفرگیری و این تشویش بین  2050
  • Kadın kahkahayla gülüp dedi ki: Sakalına bak yahu. Hele şu yolculuğa, şu uğradığın derde bak.
  • خود ترا کاری نبود آن جایگاه  ** که به بیهوده کنی این عزم راه 
  • Yerinde, yurdunda işin yok muydu da beyhude yere yollara düştün?
  • اشتهای گول‌گردی آمدت  ** یا ملولی وطن غالب شدت 
  • Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın?
  • یا مگر دیوت دو شاخه بر نهاد  ** بر تو وسواس سفر را در گشاد 
  • Yahut da şeytan sana bir boyunduruk urdu, vesveseler verdi, sana bu yolculuk kapısını açtı.
  • گفت نافرجام و فحش و دمدمه  ** من نتوانم باز گفتن آن همه 
  • Birçok kötü sözler söyledi, küfürlerde bulundu, dırıldandı durdu. Onların hepsini söyleyemem ben.
  • از مثل وز ریش‌خند بی‌حساب  ** آن مرید افتاد از غم در نشیب  2055
  • Kadının sayısız gülümsemesinden, hikâyeler söylemesinden derviş, pek dertlendi, dertlere uğradı.
  • پرسیدن آن وارد از حرم شیخ کی شیخ کجاست کجا جوییم و جواب نافرجام گفتن حرم 
  • Derviş’in Şeyh nerede,onu nerede arayalım diye sorması,Şeyh’in karısının da kötü kötü cevap vermesi