-
آفتاب حق بر آمد از حمل ** زیر چادر رفت خورشید از خجل 2070
- Allah güneşi Hamel burcundan doğdu da bu güneş utancından perde arkasına girdi.
-
ترهات چون تو ابلیسی مرا ** کی بگرداند ز خاک این سرا
- Senin gibi bir şeytanın saçmaları, nereden beni bu kapının tokmağından döndürecek?
-
من به بادی نامدم همچون سحاب ** تا بگردی باز گردم زین جناب
- Ben bulut gibi yele kapılıp gelmedim ki beni bu kapıdan bir tozla çevirebilesin.
-
عجل با آن نور شد قبلهی کرم ** قبله بی آن نور شد کفر و صنم
- Öküz bile o kerem kıblesi olunca nur kesilir, fakat o nur olmadı mı kıble, küfürdür, puttur.
-
هست اباحت کز هوای آمد ضلال ** هست اباحت کز خدا آمد کمال
- Heva ve hevesten gelen, ibahilik sapıklıktır, azgınlıktır, fakat Allah’dan gelen, ibahilik yüceliktir.
-
کفر ایمان گشت و دیو اسلام یافت ** آن طرف کان نور بیاندازه تافت 2075
- O hesaba sığmaz nurun doğup parladığı yerde küfür iman kesildi,şeytan Müslüman oldu.
-
مظهر عزست و محبوب به حق ** از همه کروبیان برده سبق
- O, yücelik mazharıdır, Allah sevgilisidir. Bütün ileri meleklerden öndülü kapmıştır.
-
سجده آدم را بیان سبق اوست ** سجده آرد مغز را پیوست پوست
- Melekten Âdem’e secde etmeleri ,ondan ileri olmalarındandır. Deri ,daima içe secde eder.
-
شمع حق را پف کنی تو ای عجوز ** هم تو سوزی هم سرت ای گندهپوز
- A kocakarı, sen Allah mumunu üflüyorsun ama hem sen yanıyorsun, hem başın, ey ağzı kokmuş!
-
کی شود دریا ز پوز سگ نجس ** کی شود خورشید از پف منطمس
- Bir köpeğin ağzından deniz pislenir mi? Güneş, üflemekle söner mi?
-
حکم بر ظاهر اگر هم میکنی ** چیست ظاهرتر بگو زین روشنی 2080
- Eğer görünüşe göre hüküm veriyorsan bu aydınlıktan daha aydın, daha görünür ne var? Söyle.
-
جمله ظاهرها به پیش این ظهور ** باشد اندر غایت نقص و قصور
- Zâhirden olanların hepsi, bu zuhurun karşısında noksanın, kusurun en ilerisindedir.
-
هر که بر شمع خدا آرد پف او ** شمع کی میرد بسوزد پوز او
- Kim Allah mumunu üflerse o mum sönmez, üfleyenin ağzı yanar.
-
چون تو خفاشان بسی بینند خواب ** کین جهان ماند یتیم از آفتاب
- Senin gibi bir çok yarasalar rüya görürler ama bu âlem, güneşten yetim kalır mı?
-
موجهای تیز دریاهای روح ** هست صد چندان که بد طوفان نوح
- Ruh denizlerinde öyle kuvvetli dalgalar olur ki Nuh tufanından yüzlerce defa üstündür.
-
لیک اندر چشم کنعان موی رست ** نوح و کشتی را بهشت و کوه جست 2085
- Fakat Kenan’ın gözünde kıl bitmiştir de o yüzden Nuh’u da bırakmıştır, gemiyi de. Dağa tırmanmaya kalkışmıştır.
-
کوه و کنعان را فرو برد آن زمان ** نیم موجی تا به قعر امتهان
- Fakat derhal yarım bir dalga, dağı da aşağılıkların dibine atmıştır, Kenan’ı da.
-
مه فشاند نور و سگ وع وع کند ** سگ ز نور ماه کی مرتع کند
- Ay, nurunu saçar, köpek havlar durur. Hiç köpek, ayı kendisine ortak edebilir mi?
-
شب روان و همرهان مه بتگ ** ترک رفتن کی کنند از بانگ سگ
- Ay ışığı ile geceleyin yol alanlar, köpek havlaması ile yollarından kalırlar mı?
-
جزو سوی کل دوان مانند تیر ** کی کند وقف از پی هر گندهپیر
- Cüzü, külle doğru ok gibi gider. Kokuşuk kocakarının ardına düşer mi hiç?
-
جان شرع و جان تقوی عارفست ** معرفت محصول زهد سالفست 2090
- Şeriatın canı da âriftir, takvanın canı da. Marifet, geçmiş zamanlardaki zâhitliğin mahsulüdür.
-
زهد اندر کاشتن کوشیدنست ** معرفت آن کشت را روییدنست
- Zâhitlik, ekmeye çalışmaktır. Marifet de o ekilenin bitmesidir.
-
پس چو تن باشد جهاد و اعتقاد ** جان این کشتن نباتست و حصاد
- Şu halde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin canı da biten mahsuldür ve onu devşirmektir.
-
امر معروف او و هم معروف اوست ** کاشف اسرار و هم مکشوف اوست
- Doğruluğu emretmek de odur, doğruluk da o.
-
شاه امروزینه و فردای ماست ** پوست بندهی مغز نغزش دایماست
- Bu günümüzün de padişahıdır, yarınımızın da. Deri, daima lâtif içe kuldur.