-
چون انای بنده لا شد از وجود ** پس چه ماند تو بیندیش ای جحود
- Kulun varlığı, Allah varlığında yok olunca ne kalır? Bir düşün a çıfıt!
-
گر ترا چشمیست بگشا در نگر ** بعد لا آخر چه میماند دگر
- Gözün varsa aç da bak. Lâ dedikten sonra artık ne kalır?
-
ای بریده آن لب و حلق و دهان ** که کند تف سوی مه یا آسمان
- O göğe, aya tüküren dudağın, boğazın, ağzın kesilseydi keşke!
-
تف برویش باز گردد بی شکی ** تف سوی گردون نیابد مسلکی
- Şüphe yok ki o tükürük, göğe çıkmaz, döner, senin suratına gelir.
-
تا قیامت تف برو بارد ز رب ** همچو تبت بر روان بولهب 2100
- “Ebuleheb’in ruhuna kıyamete kadar “Elleri kurusun” bedduası geldiği gibi o tükürük de kıyamete kadar Allah’dan, senin suratına gelir.
-
طبل و رایت هست ملک شهریار ** سگ کسی که خواند او را طبلخوار
- Davulu var, bayrağı var, ülkesi var. Böyle bir padişaha hazır sofraya oturur diyen köpektir.
-
آسمانها بندهی ماه ویاند ** شرق و مغرب جمله نانخواه ویاند
- Gökler, onun ayına kuldur. Doğu da ondan ekmek dilemektedir, batı da.
-
زانک لولاکست بر توقیع او ** جمله در انعام و در توزیع او
- Fermanında “Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım” hadîsi yazılı olan zat, bir zattır ki herkes, onun nimetlerine, onun rızk taksimine muhtaçtır.
-
گر نبودی او نیابیدی فلک ** گردش و نور و مکانی ملک
- O olmasaydı gökyüzü olmazdı, dönmezdi, nurlanmazdı, meleklere yurt kesilmezdi.
-
گر نبودی او نیابیدی به حار ** هیبت و ماهی و در شاهوار 2105
- O olmasaydı denizler olmaz, denizlerdeki heybet vücut bulmaz, balıklar ve padişahlara lâyık inciler meydana gelmezdi.
-
گر نبودی او نیابیدی زمین ** در درونه گنج و بیرون یاسمین
- O olmasaydı yeryüzü olmaz, yeryüzünün içinde defineler, dışında yaseminler yaratılmazdı.
-
رزقها هم رزقخواران ویاند ** میوهها لبخشک باران ویاند
- Rızklar da onun rızkını yemektedir. Meyveler de onun yağmuruna karşı dudakları kupkuru bir haldedir.
-
هین که معکوس است در امر این گره ** صدقهبخش خویش را صدقه بده
- Kendine gel , bu işteki düğüm, tersine düğümlenmiştir. Sana sadaka verene sen sadaka ver!
-
از فقیرستت همه زر و حریر ** هین غنی راده زکاتی ای فقیر
- Ey yoksul zengine zekât ver. Bütün altınlar, bütün ipekli kumaşlar, yokluktadır, yoksuldadır.
-
چون تو ننگی جفت آن مقبولروح ** چون عیال کافر اندر عقد نوح 2110
- Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş, Nuh’un nikâhındaki kâfir gibi âdeta.
-
گر نبودی نسبت تو زین سرا ** پارهپاره کردمی این دم ترا
- Bu yurda mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim.
-
دادمی آن نوح را از تو خلاص ** تا مشرف گشتمی من در قصاص
- O Nuh’u da senden halâs ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyh’in yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim.
-
لیک با خانهی شهنشاه زمن ** این چنین گستاخیی ناید ز من
- Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam.
-
رو دعا کن که سگ این موطنی ** ورنه اکنون کردمی من کردنی
- Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.
-
واگشتن مرید از وثاق شیخ و پرسیدن از مردم و نشان دادن ایشان کی شیخ به فلان بیشه رفته است
- Dervişin, Şeyh’in evinden dönmesi ve Şeyh’i halktan sorması, onların da filân ormana gitti diye haber vermeleri
-
بعد از آن پرسان شد او از هر کسی ** شیخ را میجست از هر سو بسی 2115
- Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyh’i her tarafta araştırmadaydı.
-
پس کسی گفتش که آن قطب دیار ** رفت تا هیزم کشد از کوهسار
- Birisi dedi ki: O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti.
-
آن مرید ذوالفقاراندیش تفت ** در هوای شیخ سوی بیشه رفت
- O Zülfikâr düşünceli ve ateşli derviş Şeyh’in havasına uyup ormanın yolunu tuttu.
-
دیو میآورد پیش هوش مرد ** وسوسه تا خفیه گردد مه ز گرد
- Şeytan, aklına ayı tozla örten bir gizli vesvese vermekteydi.
-
کین چنین زن را چرا این شیخ دین ** دارد اندر خانه یار و همنشین
- Bu din şeyhi neden böyle bir kadını evinde tutuyor, onunla düşüp kalkıyor?
-
ضد را با ضد ایناس از کجا ** با امامالناس نسناس از کجا 2120
- Zıt, nasıl olur da zıddıyla beraber bulunur? Halkın imamı olan bir zat nerede, maymun nerede? diyordu.