-
هم من و هم موسی و هم کوه طور ** هر سه گم گشتیم زان اشراق نور
- Ben de, Musa’da, Tur dağı da... Üçümüzde o nurun doğmasıyla kaybolduk.
-
بعد از آن دیدم که که سه شاخ شد ** چونک نور حق درو نفاخ شد
- Ondan sonra gördüm, Tanrı nuru, ona üfürünce dağ üçe ayrıldı.
-
وصف هیبت چون تجلی زد برو ** میسکست از هم همیشد سو به سو
- Heybet sıfatı ona tecelli edince parçalar, birbirinden ayrıldı, her bir parçası bir tarafa gitti.
-
آن یکی شاخ که آمد سوی یم ** گشت شیرین آب تلخ همچو سم 2435
- Bir parçası denize doğru gitti. Zehir gibi acı olan deniz suyu, bu yüzden tatlılaştı.
-
آن یکی شاخش فرو شد در زمین ** چشمهی دارو برون آمد معین
- İkinci parçası yere geçti, yerden tatlı sular, deva çeşmeleri kaynadı.
-
که شفای جمله رنجوران شد آب ** از همایونی وحی مستطاب
- Tertemiz vahyin kutluluğundan o sular, bütün hastalara şifa kesildi.
-
آن یکی شاخ دگر پرید زود ** تا جوار کعبه که عرفات بود
- Öbür parçası da derhal uçup da Kâbe’nin yanına gitti, Arafat dağı oldu.
-
باز از آن صعقه چو با خود آمدم ** طور بر جا بد نه افزون و نه کم
- Sonra tekrar o sesten kendime geldim, bir de gördüm ki Tur yerindeydi, ne eksiği vardı, ne fazlalığı.
-
لیک زیر پای موسی همچو یخ ** میگدازید او نماندش شاخ و شخ 2440
- Fakat Musa’nın ayağı altında buz gibi eriyordu. Ne çukuru kaldı ne tepesi.
-
با زمین هموار شد که از نهیب ** گشت بالایش از آن هیبت نشیب
- Heybetten yerle bir oldu, tepesi de o heybetle eteğiyle birleşti.
-
باز با خود آمدم زان انتشار ** باز دیدم طور و موسی برقرار
- Derken yine kendime geldim, gördüm ki Tur’la Musa, eskisi gidi durmakta.
-
وآن بیابان سر به سر در ذیل کوه ** پر خلایق شکل موسی در وجوه
- Yalnız dağın eteğindeki çölde yüzleri Musa’ya benzeyen bir alay halk var.
-
چون عصا و خرقهی او خرقهشان ** جمله سوی طور خوش دامن کشان
- Onun gibi onların ellerinde de birer asâ var, hırkası, tıpkı onların hırkasına benziyor. Hepside eteğini çemremiş kendi turuna gitmekte.
-
جمله کفها در دعا افراخته ** نغمهی ارنی به هم در ساخته 2445
- Hepsi ellerini duaya kaldırmış, “Rabbim bana görün” demeye koyulmuş.
-
باز آن غشیان چو از من رفت زود ** صورت هر یک دگرگونم نمود
- Sonra yine o dalgınlıktan kendime geldim, her birinin sureti bana başka türlü göründü.
-
انبیا بودند ایشان اهل ود ** اتحاد انبیاام فهم شد
- Hepsi de Tanrı âşığı peygamberdi bunların. Bu suretle bana peygamberlerin birliği anlatılmış oldu.
-
باز املاکی همی دیدم شگرف ** صورت ایشان بد از اجرام برف
- Bu sırada yine o ulu melekleri gördüm. Kardan meydana gelmişti bunlar.
-
حلقهی دیگر ملایک مستعین ** صورت ایشان به جمله آتشین
- Bunlardan başka yardım dileyen bir halka melek daha vardı ki onlarda ateşten yaratılmışlardı.
-
زین نسق میگفت آن شخص جهود ** بس جهودی که آخرش محمود بود 2450
- O çıfıt böyle söyleyip duruyordu. Nice Yahudi vardır ki sonu iyi olur.
-
هیچ کافر را به خواری منگرید ** که مسلمان مردنش باشد امید
- Hiçbir kâfiri hor görmeyin. Müslüman olarak ölebilir olur ya.
-
چه خبر داری ز ختم عمر او ** تا بگردانی ازو یکباره رو
- Ömrünün sonundan ne haberin var ki ondan tamamı ile yüzünü çeviriyorsun.
-
بعد از ان ترسا در آمد در کلام ** که مسیحم رو نمود اندر منام
- Ondan sonra Hıristiyan söze geldi. Dedi ki: Rüyada Mesih göründü..
-
من شدم با او به چارم آسمان ** مرکز و مثوای خورشید جهان
- Onunla dördüncü kat göğe âlemin güneşinin bulunduğu durağa çıktım.
-
خود عجبهای قلاع آسمان ** نسبتش نبود به آیات جهان 2455
- Gök kalelerinin şaşılacak şeylerini gördüm. Bu âlemdeki alâmetlere hiç benzemiyorlardı.
-
هر کسی دانند ای فخر البنین ** که فزون باشد فن چرخ از زمین
- Oğulların gökçeği, herkes bilir ki gökyüzünün hüneri, elbette yeryüzünden üstündür.
-
حکایت اشتر و گاو و قج که در راه بند گیاه یافتند هر یکی میگفت من خورم
- Öküz, deve ve koç, yolda bir deste ot buldular. Her biri ben yiyeceğim dedi.