-
که مرا خود حاجت تاریخ نیست ** کین چنین جسمی و عالی گردنیست
- Benim için doğum tarihine zaten hacet yok. Bende bu çeşit gövde ve bu uzun boy varken buna ne hacet?
-
خود همه کس داند ای جان پدر ** که نباشم از شما من خردتر
- Yavrum, herkes bilir ki ben, sizden küçük değilim.
-
داند این را هرکه ز اصحاب نهاست ** که نهاد من فزونتر از شماست
- Akıl, fikir sahipleri, bilirler ki yaratılışım sizden üstündür.
-
جملگان دانند کین چرخ بلند ** هست صد چندان که این خاک نژند
- Hıristiyan da, hepiniz bilirsiniz ki dedi bu yüce gök, şu eski yeryüzünden yüzlerce defa geniştir.
-
کو گشاد رقعههای آسمان ** کو نهاد بقعههای خاکدان 2485
- Nerede gökyüzünün acayip genişlikleri, nerede şu yerin köşeleri, bucakları?
-
جواب گفتن مسلمان آنچ دید به یارانش جهود و ترسا و حسرت خوردن ایشان
- Müslümanın, arkadaşları olan Yahudi ve Hıristiyana gördüğü rüyayı söylemesi ve onların hayıflanmaları
-
پس مسلمان گفت ای یاران من ** پیشم آمد مصطفی سلطان من
- Müslüman, bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultanım Mustafa zuhur etti.
-
پس مرا گفت آن یکی بر طور تاخت ** با کلیم حق و نرد عشق باخت
- Bana dedi ki: Onların birisi Tur’a gitti, Tanrı Kelim’ine arkadaş oldu, aşk tavlası oynamaya girişti.
-
وان دگر را عیسی صاحبقران ** برد بر اوج چهارم آسمان
- Öbürünü de sahip kıran İsa aldı, dördüncü kat göğe çıkardı.
-
خیز ای پس ماندهی دیده ضرر ** باری آن حلوا و یخنی را بخور
- Kalk a arda kalmış zarar görmüş adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye.
-
آن هنرمندان پر فن راندند ** نامهی اقبال و منصب خواندند 2490
- O hünerli, sanatlı kişiler, koştular; devlet ve mevki mektubunu okudular.
-
آن دو فاضل فضل خود در یافتند ** با ملایک از هنر در بافتند
- O iki faziletli er, lûtuf ve ihsanlar buldular, meleklere karıştılar.
-
ای سلیم گول واپس مانده هین ** بر جه و بر کاسهی حلوا نشین
- Ey arda kalmış sâf ve bön! Kalk, sıçra da helva kâsesinin başına otur!
-
پس بگفتندش که آنگه تو حریص ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص
- Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
-
گفت چون فرمود آن شاه مطاع ** من کی بودم تا کنم زان امتناع
- Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
-
تو جهود از امر موسی سر کشی ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی 2495
- Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin?
-
تو مسیحی هیچ از امر مسیح ** سر توانی تافت در خیر و قبیح
- Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
-
من ز فخر انبیا سر چون کشم ** خوردهام حلوا و این دم سرخوشم
- E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
-
پس بگفتندش که والله خواب راست ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست
- Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
-
خواب تو بیداریست ای بو بطر ** که به بیداری عیانستش اثر
- Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
-
در گذر از فضل و از جهدی و فن ** کار خدمت دارد و خلق حسن 2500
- Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır.
-
بهر این آوردمان یزدان برون ** ما خلقت الانس الا یعبدون
- Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
-
سامری را آن هنر چه سود کرد ** کان فن از باب اللهش مردود کرد
- Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
-
چه کشید از کیمیا قارون ببین ** که فرو بردش به قعر خود زمین
- Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
-
بوالحکم آخر چه بر بست از هنر ** سرنگون رفت او ز کفران در سقر
- Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkârıyle baş aşağı cehenneme gitti.
-
خود هنر آن داد که دید آتش عیان ** نه کپ دل علی النار الدخان 2505
- Hüner odur ki ateşi apaçık göresin; duman ateşe delalet eder demeyesin bunu böyle bil!