کو گشاد رقعههای آسمان ** کو نهاد بقعههای خاکدان 2485
Nerede gökyüzünün acayip genişlikleri, nerede şu yerin köşeleri, bucakları?
جواب گفتن مسلمان آنچ دید به یارانش جهود و ترسا و حسرت خوردن ایشان
Müslümanın, arkadaşları olan Yahudi ve Hıristiyana gördüğü rüyayı söylemesi ve onların hayıflanmaları
پس مسلمان گفت ای یاران من ** پیشم آمد مصطفی سلطان من
Müslüman, bunu üzerine dedi ki: Dostlar, sultanım Mustafa zuhur etti.
پس مرا گفت آن یکی بر طور تاخت ** با کلیم حق و نرد عشق باخت
Bana dedi ki: Onların birisi Tur’a gitti, Tanrı Kelim’ine arkadaş oldu, aşk tavlası oynamaya girişti.
وان دگر را عیسی صاحبقران ** برد بر اوج چهارم آسمان
Öbürünü de sahip kıran İsa aldı, dördüncü kat göğe çıkardı.
خیز ای پس ماندهی دیده ضرر ** باری آن حلوا و یخنی را بخور
Kalk a arda kalmış zarar görmüş adam! Bari o helva ile yahniyi sen ye.
آن هنرمندان پر فن راندند ** نامهی اقبال و منصب خواندند 2490
O hünerli, sanatlı kişiler, koştular; devlet ve mevki mektubunu okudular.
آن دو فاضل فضل خود در یافتند ** با ملایک از هنر در بافتند
O iki faziletli er, lûtuf ve ihsanlar buldular, meleklere karıştılar.
ای سلیم گول واپس مانده هین ** بر جه و بر کاسهی حلوا نشین
Ey arda kalmış sâf ve bön! Kalk, sıçra da helva kâsesinin başına otur!
پس بگفتندش که آنگه تو حریص ** ای عجیب خوردی ز حلوا و خبیص
Bu sözü duyunca Hıristiyan’la Yahudi a haris dediler, yoksa helvayı yedin mi?
گفت چون فرمود آن شاه مطاع ** من کی بودم تا کنم زان امتناع
Müslüman, “O emrine itaat edilen padişah, emredince ben kimim ki buyruğuna uymayayım?
تو جهود از امر موسی سر کشی ** گر بخواند در خوشی یا ناخوشی 2495
Sen Yahudi’sin Musa’nın emrinden baş çekebilir misin? Seni iyi ve kötü bir şeye koşsa emrinden nasıl olur da dışarı çıkabilirsin?
تو مسیحی هیچ از امر مسیح ** سر توانی تافت در خیر و قبیح
Sen de Mesih’e tâbisin, hayır veya şer, herhangi bir işte Mesih’in emrine karşı durabilir misin?
من ز فخر انبیا سر چون کشم ** خوردهام حلوا و این دم سرخوشم
E... Artık ben nasıl olur da peygamberlerin övündüğü Peygamberimin emrinden dışarı çıkabilirim? Helvayı yedim tabiî, şimdi de sarhoşum işte!” dedi.
پس بگفتندش که والله خواب راست ** تو بدیدی وین به از صد خواب ماست
Bunun üzerine vallahi dediler, rüya, senin rüyan. Bu gördüğün rüya, bizim yüzlerce rüyamızdan üstün.
خواب تو بیداریست ای بو بطر ** که به بیداری عیانستش اثر
Ey neşeli zat, senin uykun, uyanıklık. Rüyanın eserini uyanıklıkla bile görüyorsun.
در گذر از فضل و از جهدی و فن ** کار خدمت دارد و خلق حسن 2500
Sen de faziletten, yiğitlikten, hünerden geç, iş hizmette ve güzel huydadır.
بهر این آوردمان یزدان برون ** ما خلقت الانس الا یعبدون
Tanrı, bizi bunun için meydana getirdi. “İnsanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım, cinleri de” dedi.
سامری را آن هنر چه سود کرد ** کان فن از باب اللهش مردود کرد
Samiri’nin hüneri, neyini fazlalaştırdı ki? O hüner kendisini Tanrı kapısından sürdürdü.
چه کشید از کیمیا قارون ببین ** که فرو بردش به قعر خود زمین
Kaarun’un başına kimya bilgisinden neler geldi? Seyret de bak. Yer, onu ta dibine kadar çekti.
بوالحکم آخر چه بر بست از هنر ** سرنگون رفت او ز کفران در سقر
Ebülhakem, hünerinden ne elde etti? Küfrüyle inkârıyle baş aşağı cehenneme gitti.
خود هنر آن داد که دید آتش عیان ** نه کپ دل علی النار الدخان 2505
Hüner odur ki ateşi apaçık göresin; duman ateşe delalet eder demeyesin bunu böyle bil!
ای دلیلت گندهتر پیش لبیب ** در حقیقت از دلیل آن طبیب
Senin delilin hakikatte hekimin delilinden daha kokmuştur.
چون دلیلت نیست جز این ای پسر ** گوه میخور در کمیزی مینگر
Oğul, senin delilin bundan başka bir şey değilse pislik ye, sidiğe bak dur.
ای دلیل تو مثال آن عصا ** در کفت دل علی عیب العمی
Delilin, asâya benzer senin. Elindedir de körlüğünden göremediğin şeyleri, güya onunla anlarsın.
غلغل و طاق و طرنب و گیر و دار ** که نمیبینم مرا معذور دار
Bu gürültüyü, bu kap tutu göremiyorum, beni mazur tut diyorsun âdeta.
منادی کردن سید ملک ترمد کی هر کی در سه یا چهار روز به سمرقند رود به فلان مهم خلعت و اسپ و غلام و کنیزک و چندین زر دهم و شنیدن دلقک خبر این منادی در ده و آمدن به اولاقی نزد شاه کی من باری نتوانم رفتن
Tirmiz padişahı Seyyid’in “ Kim filân işi görmek üzere Semerkand’a üç yahut dört günde gidebilirse ona elbise, at, köle ce cariyeyle şu kadar altın vereceğim” diye tellâl çağırtması, köyde bulunan Delkak’ın bunu duyup “Ben gidemem, bu iş benim işim değil” diye padişaha müracaat etmesi